The Boy in the Striped Pyjamas – Mark Herman (2008)

“İyi bir Yahudi bulabilecek olsaydın, dünyanın en iyi kâşifi olurdun ”

İkinci Dünya Savaşı sırasında babası bir toplama kampının komutanı olan bir çocuğun kamptaki bir Yahudi çocuk ile arkadaşlığının hikâyesi.

İkinci Dünya Savaşı, Naziler, faşizm ideolojisi, Yahudiler ve soykırım konuları özellikle Amerikan ve İngiliz sinemasında sıklıkla işlendi yıllar boyunca. Dolayısı ile bu konulardaki yeni bir filmin kendisini fark ettirebilmesi için ya -eğer bulmak mümkün ise- orijinal bir temaya ya da çarpıcı bir dramatik ve sinemasal güce sahip olması gerekiyor. Sinema tarihinden her iki alan için bir Ettore Scola başyapıtı olan “Una Giornata Particolare” örnek olarak gösterilebilir. Bu Scola filmi faşizmin sıradan insan hayatlarındaki etkisini tek bir asker dahi göstermeden alçakgönüllü ama keskin bir şekilde hissettirmeyi başarıyordu. Bu filmimiz ise daha çok çocukların dünyasındaki masumiyet ile savaşın ve özellikle soykırımın dehşetini karşı karşıya getirerek hikâyeyi zorlama pahasına da olsa finaldeki dramatik etkiye dayanmayı seçmiş bir çalışma.

Yakın dünya tarihinde gerçekleşen bu soykırımın bir toplum içinde nasıl da normalize edilebildiği, sıradan insanlar tarafından nasıl görül(e)mediği üzerine bir analizi yok filmin. Bunun yerine bu kötülüğe katlanamayan babaanne ve anneyi toplumun vicdanlı karakterleri olarak öne çıkarmayı tercih ediyor. Çocuğun odasındaki kampı gören pencerenin çivilenen tahtalarla kapatılmasını da sırtını döndüğünde kötülüklerin de kaybolduğunu düşünmeyi tercih eden bir toplumun sembolü olarak görebiliriz.

Dokunaklı ama standart bir müziğin eşlik ettiği film ortak yapımcısı BBC’nin izlerini fazlası ile taşıyan bir çalışma; oyuncuklar ve yönetim özetle düzgün kelimesi ile ifade edilebilecek şekilde yerli yerinde ve klasik sinemaya yatkın, politik doğruculuğa dikkat edilmiş ve işte BBC adının garanti ettiği şekilde film kabul edilebilir bir asgari kaliteyi tuturmuş görünüyor. Finali ile dramatik etkisini artıran filmin bir Alman çocuğun trajik sonunu bu dramatik etkiyi artırma adına vurgulamasının onunla birlikte o trajik sona mahkum olan binlercesinin trajedisini ikinci plana düşürdüğü söylenebilir belki ama filmin böyle bir politik yanlışı hedeflemediği, aksine seyredenin beklentisinin dışındaki gelişmeler ile genel olarak trajedinin etkisini artırmaya çalıştığı söylenebilir. Aslında filmin belki de tek temel zayıflığı bu sonun o kadar da beklenmedik olmaması. Sonuç olarak eli yüzü düzgün, sorumluluğunu bilen ve standartlar içinde anlatılmış bir dram.

(“Çizgili Pijamalı Çocuk”)

(Visited 153 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir