Not as a Stranger – Stanley Kramer (1955)

“Artık kendine trajik gözlerle bakma. Bunu sakın yapma!”

Mükemmelliğin peşinde koşan bir doktorun bu süreçte yaşadıklarının ve gerçekler ile yüzleşmesinin hikâyesi.

Hollywood usulü ve melodrama kayan bir dram. Filmin çekildiği tarihte kırk yaşında olan Frank Sinatra’yı ve otuz sekiz yaşında olan Robert Mitchum’u tıp öğrencisi rolünde görmeyi kabul etmemizi bekleyen film yönetmen Stanley Kramer’ın standart profesyonel anlatımı ile rahatça seyredilen ve temel olarak aksamadan hikâyesini resmeden bir çalışma.

Filmin asıl kahramanı olan doktor babasının deyimi ile sağlam bir beyni olan ama sağlam bir kalbin eksikliğini hisseden, mükemmel bir doktor olmanın peşinde koşan, idealleri için ilişkilerinde insanları kırıp geçebilen ve özetle kibire varan tavırlara sahip bir adam. Kendini mükemmel gören bir insanın düşeceği en kolay tuzak olan etrafındakileri küçük görme ve onların hatalarını büyütme tuzağına düşüyor ve işte bu nedenle kendisinin olası ilk hatası veya mükemmel olmadığını anlayacağı ilk an filmin de temel gerilim noktasını oluşturuyor. Buradan yola çıkarak hikâyenin doktorların “Tanrı” rolünden daha doğrusu kendisini “Tanrı” olarak gören doktorlardan söz ettiğini söylemek de mümkün. Hatanın insana mahsus ve onun doğasının ayrılmaz bir parçası olup olmadığı ve insanı normalleştirenin hataları ve bunları kabullenmesi olduğu üzerine fikir jimnastiği yapmaya da imkân veriyor hikâyemiz. Bu normalleşme sürecinin en bariz sembolü de kahramanımızın filmin başlarında yardım isterken gösterdiği soğuk ve burnundan kıl aldırmayan tavrı ile finaldeki aciz hali olsa gerek.

Seyircinin özdeşleşmesine en uygun profili taşıyan doktorun eşi karakteri ise bugün biraz fazla klasik, fazla pasif görünebilir. Gerekçesi ne olursa olsun evlilik gününde kocasına pişman mısın diye soran ve her kadın bunu kocasına sorar herhalde diyen bir kadın figürü pek de sevimli değil, film bize aksini söylemeye çalışsa da.

Yakın plan yüz çekimlerinde karakterlerin “seni seviyorum” dediği, hastalarla geçen bölümlerin biraz fazla uzun tutulduğu, bazen “doktorlar” dizisinden bir bölüm havasını taşıyan bir film bu. Göbeğini içeri çekerek oynadığı sahnede olduğu gibi rolüne pek oturmamış bir Robert Mitchum, ne düşen ne çıkan ortalama oyunlarından birini burada da veren Frank Sinatra, filmin melodram olduğunu farketmiş tek isim gibi görünen Olivia de Havilland ve pek çok filmde olduğu gibi seksapeli olan kadın rolünde Gloria Grahame’in oynadığı ve özetle bir melodram ama Douglas Sirk’in mükemmel örneklerinin seviyesinde değil diye özetlenebilecek bir çalışma. Hollywood hikâye anlatmayı her zaman bilir ve burada da Stanley Kramer kendisini seyrettiren bir iş çıkarmış, bugün belki fazla sembolik gelebilecek ama içeriği ile o günler için cüretkâr olan “kişneyen ve serbest bırakılmayı isteyen atlar” gibi sahnelerle de süslediği. Acı çeken ve çektiren kahramanımız keşke “Some Like It Hot” filmini görme şansına sahip olsaydı da kimsenin mükemmel olmadığını çok daha erken anlasaydı diye düşünmemek elde değil.

(“Bir Yabancı Gibi”)

(Visited 108 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir