Sorstalanság – Lajos Koltai (2005)

“Artık tasasız çocukluk yıllarının bittiğinin farkında olduğuna eminim. Artık sen de yahudi kaderinin bir parçasısın”

İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kampına gönderilen on dört yaşında yahudi bir Macar çocuğunun hikâyesi.

Nobel ödüllü Macar romancı Imre Kertész’nin aynı adlı eserinden kendisi tarafından senaryosu yazılan film uzun yıllar görüntü yönetmeni olarak çalışan Lajos Koltai tarafından sinemaya uyarlanmış. Kertész’in kendi hayat hikâyesinden yola çıkarak yazdığı romanı yazarın önce Auschwitz sonra Buchenwald kamplarında geçen günlerini anlatan ve Nobel ödülü almasında en çok etkisi olan eserlerinden birisi. Romanın sinema uyarlaması ise konusunun taşıdığı dramatik gücü abartmadan kullanan ve daha çok bir birey üzerinden insanın insana neler yapabileceğini sorgulayan bir film görünümünde.

Yahudi soykırımı sinemanın her boyutu ile defalarca ele aldığı bir tema. Soykırımın kendisi açısından bakıldığında film yeni bir şey söylemiyor bu konuda ama buradan yola çıkarak on dört yaşında bir çocuk olarak gönderildiği bir kamptan bir erkek olarak ayrılan bir insanın yaşadıklarının onun üzerindeki etkilerini ve kendisine, yahudi olmaya, hayata ve genel olarak insanlığa bakışının bu yaşadıklarından dolayı nasıl bir dönüşüm gösterdiğini etkileyici bir biçimde ele alıyor. Zaman zaman filmde anlatıcı rolünü üstlenen baş karakterin (ki filme herhangi bir katkısı olmamış bu seçimin) finalde söyledikleri bir yandan “devam edilmesi mümkün olmayan bir dünyada devam etme kararlılığını” diğer yandan bir insanın tüm dünyaya karşı taşıdığı haklı kırgınlığın ne kadar hüzün verici olabileceğini gösteriyor.

Siyah-beyaza yakın ve nerede ise renksiz olan filmin çok başarılı bir görüntü çalışması var. Filmin bol ödüllü görüntü yönetmeni Gyula Pados’un görüntüleri özellikle kampta geçen günlerde seyirciyi yüreğinden vuracak bir karanlık atmosferi çarpıcı bir biçimde getiriyor karşımıza. Görüntülere eşlik eden Ennio Morricone imzalı müzik de sanatçının müziğindeki klasik görkemden esintiler taşıyan biçimi ile bu karanlığı destekliyor. Yönetmen Koltai bu etkili görüntü ve müzikleri kullanırken kimi klişelere dalsa da sonuçta etkileyici bir film ortaya çıkarmayı başarıyor. Toplama kampındaki günlerin dehşetini kimi çarpıcı sahneler ile ortaya koyarken (örneğin ayakta bekleme cezasına çarptırılan yahudilerin ilerleyen saatler ile birlikte düşmemeye direnirken ileri geri ve adeta rüzgardaki bir tüy gibi sallanmaya başlamaları nefes kesecek güzellikte) kahramanın yaşadıklarından çok onun bu yaşadıkları karşısındaki duygularına odaklanarak benzer filmlerden ayrılmayı başarıyor. Bir parça uzun tutulmuş gibi görünen senaryosu huysuz ama sevimli yaşlı yahudiler gibi sinemada bir parça fazla kullanılmaktan yıpranmış gibi görünen karakterleri ve çeşitli karakterlerin birbirleri ile doğal konuşmaları olmaktan çok seyirciye bir şeyleri açıklamaya yarayan içeriğe sahip diyalogları gibi gibi kimi zaafları da barındırıyor.

İnsanlık tarihindeki bu tür trajedilerin sinemaya uyarlanmış hallerinde beni kötülüğü yapanlar ve kötülüğe maruz kalanlar kadar ve aslında daha çok bu kötülüğe gözlerini kapayan o sessiz çoğunluk ilgilendirmiştir. Film bu açıdan yeterince başarılı değil ve finaldeki “gaz odalarını kendi gözlerinle görmedin değil mi” ifadesinin yer aldığı sahne dışında o sırada saf Macarların ne yaptığı konusuna hemen hiç girmiyor. Bir insanın bir “şey” olduğu veya bir “şey” olmadığı için yaşamak zorunda kaldığı acılar üzerine etkileyici bir film özet olarak. Kahramanımızın finalde hayata karışırken ifade ettiği kırgınlık, acı ve umut dolu sözleri ise hem taşıdığı edebi güçle hem de insanlık tarihinin acı bir özeti olması ile filme çarpıcı bir kapanış sağlıyor.

(“Fateless” – “Kadersizlik”)

(Visited 103 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir