Broken Arrow – John Woo (1996)

“Hangisi daha kötü bilmiyorum: Nükleer silahların kaybolması mı, yoksa sık sık olduğu için buna bir isim verilmesi mi?”

Bir askeri uçakta taşınan nükleer bombaları çalan teröristlere karşı mücadele eden bir asker ile ona yardımcı olan bir doğal park görevlisinin hikâyesi.

Bir dönem ABD’yi mesken tutan Hong Kong’lu yönetmen John Woo’dan bir aksiyon filmi. “Face/Off” dışında bu dönem de çok da parlak filmlere imza atamayan Woo’nun bol gürültülü, çarpışmalı, patlamalı, kavgalı, uçmalı, atlayıp zıplamalı ve özellikle kötü adamın üzerine oynayan bu filmi türünün parlak örnekleri arasına giremeyen ve meraklılarını da tam anlamı ile tatmin edemeyen bir çalışma.

İyiyi Christian Slater’ın, kötü olanı John Travolta’nın canlandırdığı film kimi yavaşlatılmış görüntülü sahnelerine, kötünün esprilerine ve felsefelerine, araya katılan romantizme ve hızlı temposuna rağmen yönetmenin amaçladığının aksine o gösterişli aksiyon örneklerinin düzeyine çıkamıyor. Film boyunca mücadeleleri süren iki adamın filmin başlarında nükleer bombaları taşıyan uçağa gidişlerini gösteren ve karakterleri biraz alçak bir açıdan çeken ve yavaşlatılmış bir şekilde gösterilen sahne örneğin, sanki o büyüklük sevdası ile filme konmuş ama garip bir şekilde kurguda kısaltılmış gibi görünmesi ile oldukça anlamsız duruyor. Travolta’nın kötü adamı pek de becerikli bir biçimde canlandıramaması ve bunun sonucunda zaman zaman bıyık altından gülmenize neden olabilecek oyununu da buna ekleyince film “büyük” görünmenin en temel unsurlarını atlamış oluyor. Arada iyi ve kötüleri yakın planda çekmek bu büyüklük hevesini karşılamamış kısacası.

Hikâyesinde bir inandırıcılık aramamalı bu tür filmlerin ama yine de kadın park bekçisinin kısa sürede pes dedirtecek beceri gösterileri bu epeyce dublör kullanmış/eskitmiş görünen filmi zayıflatan bir başka öğe. Alttan alta militarizme övgülerin sezildiği, sivil bakışın zaman zaman küçümsendiği film yine de çekildiği coğrafyanın ve özellikle Utah kanyonunun doğal güzelliğinden epeyce yararlanma başarısı ile dikkat çekebilir. Bir zamanlar Kızılderililer’in yaşadığı coğrafyada geçen filmde hikâyenin parçası olan 20 dolarlık banknot üzerinde generalliği ve başkanlığı döneminde yerlilere pek de iyi davranmaması ile bilinen Andrew Jackson’ın resminin olması da ilginç bir rastlantı olsa gerek.

Dur durak bilmeyen temposu ve başta terkedilmiş madende geçen sahneleri olmak üzere teknik becerisi yüksek anları ile kendisini yine de ve özellikle aksiyon türünün meraklılarına sevdirebilir. Travolta’nın yerine “kötüyü” daha iyi oynayan bir oyuncu olsa, örneğin bir “Heat” filmindeki gibi iyi ile kötü arasındaki çatışmanın dramatik yanını yükseltecek bir hikâye ve mizansen anlayışı olsa ve film ulaşamamış göründüğü görkemin peşinde koşmasa çok daha iyi olurmuş.

(“Kırık Ok”)

(Visited 97 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir