Town without Pity – Gottfried Reinhardt (1961)

“Bana bir şeyler oldu. İçimde vahşi bir şey kıpırdadı ve kendimi kaybettim. Ne yalvarması umurumdaydı ne de ne yaptığım”

Almanya’daki bir Amerikan üssünden dört Amerikalı askerin bir Alman kıza tecavüz etmesi ile gelişen olayların hikâyesi.

Bütün yönetmenlik kariyeri boyunca babası ünlü Avusturyalı tiyatro adamı Max Reinhardt’ın sanatsal başarısının gölgesinde kalmaktan kurtulamamış, oysa mütevazi ölçüler içinde kalsa da sinemasal başarısı ile dikkat çeken bir isim filmin yönetmeni Gottfried Reinhardt. Alman yazar Gregor Dorfmeister’in “Das Urteil – Hüküm” adlı romanından uyarlanan film temel olarak filmin adının da belirttiği gibi bir kasabanın insafsızlığına/vicdansızlığına odaklanan bir mahkeme filmi havasında olsa da suçluların İkinci Dünya Savaşı’nda ülkeyi “kurtaran” Amerikalılar, kurbanın ise “kurtarılan” taraftan olması ile farklı okumalara da imkân veriyor. Hikâyenin eksik bıraktığı nokta ise yine filmin adının gösterdiği gibi, kasaba halkına konsantre olurken suçluları savunan Amerikalı askeri avukatın askerleri olası bir idam kararından kurtarmak için saptığı belki hukuksal olarak doğru ama etik açıdan yanlışlığı tartışılmaz yolun neden oldukları.

Küçül kasaba hayatının insanı zaman zaman cendereye alan boğuculuğunun bir örneği sergileniyor bu filmde. Kıskançlıktan nefrete, gururdan muhafazakârlığa uzanan farklı duygular ile hareket eden kasaba halkının davranışları ve mahkemedeki ifadeleri kurbanın trajik sonununun hazırlayıcısı gibi görünüyor ama hikâye bu duyguların ortalığa dökülmesini sağlayan temel faktörün avukatın hırslı savunması olduğunun yeterince altını çizmiyor. Müvekkillerini idamdan kurtarmaya çalışması anlaşılır ve vicdani açıdan elbette tartışılmayacak bir seçim ama hikâye burada en az kasabanın insafsızlığı kadar önemli olan temayı oldukça ihmal ediyor ve bu seçim de filmi etik açıdan hayli sorgulanır bir duruma getiriyor. Bu problemin yanısıra hikâyedeki karakterlerin (belki romandan da kaynaklanan bir şekilde) yeterince derinleştirilemediğini ve dolayısı ile farklı okumalara açık olan yapının arkasında sağlam durulamadığını da belirtmek gerek.
Kirk Douglas’ın avukat rolünde kimi sahnelerde hayli parlayan oyununa kurban rolündeki Christine Kaufmann’ın incelikli oyunu ile eşlik ettiği filmde Dimitri Tiomkin’in biraz fazla kullanılmış olsa da caz esintili orijinal müziği ve yine onun Oscar adayı olan “Town Without Pity” şarkısının Gene Pitney yorumu dikkat çekiyor. Çekiyor ama şarkının sözlerinin fazlası ile filmin mesajını vermesinin rahatsız ediciliği de ortada. Görsel bir sanat olan sinemada filmin başında şarkıyı tüm sözleri ile duymamız ve yaratıcılarının bu sanat eserinden nasıl bir ders çıkarmamız gerektiğini bize nerede ise dikte etmesi pek hoş değil elbette. Filmin karakterlerinden biri olan haber patlatma peşindeki Alman gazetecinin zaman zaman anlatıcı rolü üstlenmesi filmin aksayan yönlerinden bir diğeri. Bu anlatıcı Alman karakterlerin kendi aralarındaki Almanca konuşmalarını çevirmek gibi bir işlev bile üstleniyor bazen ki filmin genelinde zaten gereksiz olan ve hikayeye bir zenginlik katmayan anlatıcının bir de böyle bir rol üstlenmesi hayli garip duruyor. Neyse ki bu çevirmenlik birkaç sahne ile kısıtlı kalıyor ve altyazı okuma özürlü olan Amerikalı seyirciler için tercih edildiği açık olan bu yola rağmen filmin doğal olanı yaparak Almanların kendi aralarında Almanca konuşmasını sağlamasınını ayrıca takdir etmek gerekiyor.
Başarılı siyah beyaz görüntüler eşliğinde anlatılan hikâyenin aradan geçen elli bir yıldan sonra çok iyi yaşlandığı söylenemeyebilir belki ve bunda da temel neden olarak yukarıda vurgulamaya çalıştığım gibi avukat karakterinin etikliğini yeterince tartışmaya açmamasının ve ilave olarak karakterleri ve temasını yeterince derinleştirememiş olmasının payı var. Yine de medya eleştirisi içermesinden insanların zaman zaman nasıl duyarsız ve acımasız olabileceklerine uzanan hikâyesine, iyi oyunculuklardan görsel siyah beyaz başarısına ilgiyi hak den bir film bu. Filmde anlaşılabilir nedenlerle de olsa tek bir cümle ile geçiştirilen, bir süre önce yönetimi nedeni ile nefret objesi olan bir halkın (Alman halkı burada söz konusu olan) “kurtarıcısının” elinden zulme uğraması gibi zengin bir potansiyel daha iyi işlenebilmiş olsa ve kasabanın insafsızlığı kadar Amerikalı avukatın “vicdanlı sinsiliği” de dile getirilmiş olsa film çok başka yerlere ulaşırmış.

(“Stadt ohne Mitleid” – “İnsafsız Şehir”)

(Visited 98 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir