Jagged Edge – Richard Marquand (1985)

“Onun suçsuz olduğunu beynin mi söylüyor yoksa başka bir yerin mi?”

Zengin karısını öldürmekle suçlanan bir adamı savunan bir kadın avukatın hikâyesi.

1987’de kırk dokuz yaşında ölen Galli yönetmen Richard Marquand’ın sondan bir önceki filmi. Özellikle “Flashdance” ve “Basic Instict” filmleri ile tanınan Joe Eszterhas’ın senaryosunu yazdığı filmin hikâyesi tıpkı bu filmlerden ikincisi gibi bir “Kim Yaptı?” hikâyesi ve şüpheliye aşık olan bu kez bir polis değil avukat. Finaline kadar katilin kim olduğunu hissettirmemeye çalışan ve bunu bir ölçüde de başaran hikâye Glenn Close’un performansı ile de dikkat çekiyor ama 1980’lere damgasını vuran Amerikan Yeni Sağının Hollywood’taki esintilerinden taşıdığı izlerle de eleştiriye hayli açık yanlar taşıyan bir çalışmakta olmaktan kurtulamıyor.

1960 ve 70’li yıllarda Amerikan toplumundaki liberalleşme ve bunun muhafazakâr toplumun değerlerini sarsmasına tepki olarak ortaya çıkan Yeni Sağ iktidarının ve bu iktidarın yürütücüsü Ronald Reagan’ın damgasını bastığı yeni düzenin Hollywood’a da yansıması kaçınılmazdı şüphesiz. Buradaki yansımanın karşılıklı olduğunu ve sinemanın bu yeni düzenden hem etkilendiğini hem de yeni düzeni beslediğini söylemek gerek. İşte bu yeni düzende “aileye dönüş” veya liberal dönemdeki “kadın özgürlüğü” hareketinin “olumsuz” sonuçları Hollywood’un gözde konularından biri olmuştu. Bu filmde hikâye doğrudan bunu öne sürmüyor ama karakterlerin ve genel olarak hikâyenin kurgusu eleştirel bir gözle ele alındığında karşımızdaki filmin de dönemin bu genel eğilimine uyduğu rahatça söylenebilir. Close’un kadın avukat karakteri geçmişte savcılık yapan ve o dönemde kendisinin de alet olduğu yasadışı bir uygulama sonucu masum bir adamın cezalandırılmasına ve sonucunda intihar etmesine neden olmuş ve bu olaydan sonra ceza davalarına bakmamaya karar vermiş. Bu arada eşinden boşanmış ve iki çocuğu (elbette biri kız biri erkek, ideal çekirdek aile örneği olarak) ile yaşıyor. Hikâyenin çizdiği eski koca karakteri ise tam bir melek. Çocukları ile ilgili, eski karısına hâlâ aşık ve onun bir kutlamayı eski sevgilisi ile rahatça yapabilmesi için çocukları evden alıp götüren bir adam. Çizilen bu resimle hikâye doğrudan söylemese de evliliği bitirenin kadın olduğunu ima ediyor. Üstelik bu kadın yoğun iş temposunda çocuklarını sık sık ihmal etmek durumunda kalan bir karakterken, adam her daim şefkat ve sevgi göstermeye hazır. Kadının yeni sevgilisi ile olan ilişkisinin onu bir kez daha vahim bir yanlışa sürükleyip sürüklemediği de hikâyenin temel gerilim noktası ve kuşkusuz bu tercih de yine “yoldan çıkmış” bir kadının başına gelenleri anlatma derdinin parçası gibi.

Hollywood’un bu tür polisiyeleri anlatırken olayı hep zengin çevrelerde geçirmesi ve hikâyeye bir para unsuru katması alışıldık bir durum elbette. Yoksullar arasında yaşananlarda suçlunun kimliği çekici bir konu olamaz bu anlayışa göre. İşte bu zenginler arasında geçen hikâyede, kadın ile müvekkili arasında biraz fazla hızlı gelişen aşk inandırıcılıkta sıkıntı yaşarken yönetmen Marquand, Eszterhas’ın senaryosundan yola çıkarak kimi klişe karakterleri de karşımıza getiriyor; sadık olmayan kadınları dışarıda bekleyen en büyük tehlikenin sembolü olan yakışıklı ve tehlikeli bir jigolo, dürüst olmadığı şuhluğu ve aşırı makyajı ile vurgulanan ve filmde ilk görünen yanı bacakları olan bir kadın. Bunun dışında hikâye daktiloyu biraz fazla vurgulayarak sonradan önem kazanacak bir detayı atlamamamız için aldığı tedbiri fazla açık ediyor. Tüm bunlar bir yana bırakılırsa, Marquand’ın filmini seyredilir, arzu ettiği ölçüde olmasa da heyecan verici ve merak uyandırıcı kılmayı başardığı söylenebilir. Önemli bir kısmı mahkeme salonunda geçen bir filmi sürükleyici kılabilmesi de Marquand’ın başarılarından biri olarak gösterilebilir. Burada Glenn Close’un başarılı oyununu ve karakterinin pişmanlık, tereddüt, mutluluk ve korku arasında gidip gelen ruh halini çok etkileyici olmasa da yeterli bir biçimde yansıtmasını da anmak gerek. Marquand onun oyununun da yardımı ile hikâyenin gerilimini adım adım tırmandırıyor ve filmini türün meraklıları için çekici kılmayı başarıyor.

Kapıldığı korku dolu tereddüt ile sevgilisinin evinden kendi evine kaçan ve yaşadığı cinselliğin sonucu olan “kirlenmişliğini” duşun altında gidermeye çalışan kadın sahnesinin de örneği olduğu Yeni Sağ bakışı bir yana bırakılırsa, sinema tarihi açısından önemi ve kalıcılığı olmayan ama yine de seyredilebilir bir film özet olarak.

(“Bıçak Sırtı”)

(Visited 131 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir