Loverboy – Catalin Mitulescu (2011)

“Lütfen beni affet. Seni seviyorum. Bir canavar olmak istemiyorum”

Genç kızları sevgili rolü oynayarak kadın satıcılarının tuzağına düşüren bir gencin ve aşık olduğu kızın hikâyesi.

Romanya sineması komünizmin çökmesinden sonra toplumda yaşanan değişimleri, hızla yerleşen kapitalizmin nimetlerinden yararlanamayanların içine düştüğü çaresizliği ve tüm bunların bireyler üzerindeki etkilerini anlatmaya devam diyor. Catalin Mitulescu’nun bu filmi eski Doğu Bloku ülkelerinde yaşayan ve yeni düzende yoksulluğun da katkıları ile fuhuşun tuzağına düşen kadınları ele alan çalışmalardan biri olsa da hikâye kadınlardan çok bu işte aracılık eden genç bir adama odaklanmayı tercih ederek farklılaşıyor diğerlerinden. Kimi zaman fazla düz bir anlatımı ile seyirciyi etkileyecek vuruşlardan sakınmış olsa da film soğuk ama gerçekçi tavrı ile ilgiyi hak ediyor.

2010 yapımı ve bu filmin yönetmeni olan Mitulescu’nun yapımcılığına ve senaristliğine katkıda bulunduğu “Eu Cand Vreau Sa Fluier, Fluier – Islık Çalmak İstersem, Çalarım” filminde olduğu gibi burada da başrolleri genç oyuncular George Pistereanu ve Ada Condeescu paylaşıyorlar ve “aşk çocuğu” rolündeki Pistereanu daha kontrollü, aşık olduğu genç kız rolündeki Condeescu ise daha gösterişli bir oyunculuk ile işlerini hakkı ile yapıyorlar. Aslında Pistereanu’nun oyunu filmin genel havasını anlatmak için en doğru araç olarak kullanılabilir. Trajik sahnelere, yoğun dramatik anlara ve kısaca seyircinin duygularını teşvik etmeye hayli müsait olan hikâye ve bu hikâyeyi karşımıza taşıyan yönetim biçimi tüm bunlardan özenle kaçınıyor ve nerede ise belgesele yakın bir tarzla ve”soğuk” bir anlatımla getiriyor karşımıza karakterlerin yaşadıklarını. Tıpkı Pistereanu’nun oyunu gibi oldukça kontrollü olarak nitelendirilebilecek bu anlatım filmin bir yandan en güçlü yanlarından biri ama öte yandan ne olursa olsun dramatik bir hikâyenin seyirciye geçirilmesi için gerekli olan unsurlardan yoksun bırakması ile filmin çekiciliğini azalttığını da kabul etmek gerek bu tercihin. İç çekimlerde ve gece sahnelerindeki dış çekimlerde doğal ışığın kullanılması nedeni ile filmin karanlık bir yanı da var ve bu karanlık da benzer şekilde hem filmin havasına katkıda bulunuyor hem de az önce bahsettiğim soğuk anlatım nedeni ile filmi zedeliyor bir parça. Hikâyedeki aşkın oluşumu ve gelişimi de sanırım bu tercihler nedeni ile seyirciye yeterince iyi yansıtılamıyor.

Filmin iki baş oyuncusunun uyumundan da yararlanarak seyirciye sağladığı hayli başarılı yanları da var. Günlük hayatın içinden birebir çekilip alınmış gibi görünen diyaloglar, gerçekçiliği tartışma ötesi sahneler ve işte tam da bu gerçekçiliğe yakışır finali ile film Romanya sinemasının son dönemdeki ilgiyi hak eden örnekleri arasına girmeyi başarıyor. Aşkın iki karakterimizi “doğru” yola çekmesi veya seyirciyi kolayca etkileyebilecek trajik sonlara neden olması gibi kolaycı yaklaşımlardan akıllıca kaçınılan bu final, hikâyenin tümü ile de çok uyumlu; ne bir çözüm sunuyor film ne de bir ders/mesaj vermenin peşine düşüyor. Hayat nasılsa hikâye de öyle ilerliyor ve seyircide bıraktığı buruk bir tat ile finale kadar sakındığı vuruculuğu da (ama elbette yine soğuk bir tavır ile) sağlamış oluyor filmimiz. Kahramanımızın film boyunca bir parça fazla gösterilmiş olan motosiklet yolculukları da bu final ile birlikte bir sembolik anlam taşıyor belki de; tehlikeli bir şekilde araba kullanmaktan kaçınmayan genç adamın finalde motosikletine kaskını takarak binmesini aşkın yolunu açtığı bir sakınma ve koruma duygusuna vermek gerekiyor sanırım. Romanya’nın tatil yöresi olarak bilinen Köstence’de geçen film bir yandan yoksulluk manzaralarını sergilerken ve tüm karakterlerinin seçimlerinde paranın nasıl egemen bir değer olduğunun altını çizerken, öte yandan pahalı arabalar ile toplumdaki dengesizliği de göstermeye çalışıyor.

Yukarıda belirttiğim kimi problemlerine ve aşkı yeterince hissettirememiş olmasına rağmen film günümüz Romanya’sından ve benzer süreçlerden geçen toplumlardan ilginç bir kesiti karşımıza getirmesi ile önem taşıyor. Belki en olumlu yanı hikâyesinde zorlama hiçbir unsura yer vermemesi ve seyircisine hayatlarının olduğu gibi yansıtılmış bir resmini sunması.

(“Aşk Çocuğu”)

(Visited 47 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir