That Touch of Mink – Delbert Mann (1962)

“2000 yıldır erkeklere çocuk yapıyoruz, çamaşırlarını yıkıyoruz, yemeklerini pişiriyoruz ve evlerini temizliyoruz. Peki karşıılığında bize ne verdiler? Toplum içinde sigara içme hakkı. Kendimizi bir sigara için sattık ve üstelik sen sigara içmiyorsun bile!”

Zengin bir işadamı ve tesadüfen tanıştığı bir kadın arasındaki aşkın seks, bekâret ve cinsler arası savaş üzerinden anlatılan hikâyesi.

Marty” adlı filmi hem Oscar hem Altın Palmiye alan ve kariyeri boyunca çoğunlukla televizyon için çalışan Delbert Mann’den bir Doris Day / Cary Grant romantik komedisi. Day’in Rock Hudson ile çektiği ve başta “Pillow Talk – Yastık Sohbeti” olmak üzere epey keyifli örnekleri olan filmlerin izinden giden film başarılı senaryosu, keyifli oyunculukları ve üzeri zarifçe örtülmüş olsa da seks ve erkek-kadın ilişkilerine esprili yaklaşımı ile hedefini tutturan bir çalışma. Yine de filmin özellikle “politik” yanına ve erkek egemen muhafazakârlığına karşı dikkatli olunmalı.

Stanley Shapiro ve Nate Monaster ikilisinin Oscar’a aday da olan orijinal senaryoları filmin en büyük kozu. Evet, Day ve Grant arasındaki çekişmenin hikâyesinde temel olarak çok büyük bir yenilik yok ve Day’in en yakın arkadaşı Connie rolündeki Audrey Meadows’un veya Grant’in finansal danışmanı Roger’ı canlandıran Gig Young’un karakterleri de bu türün filmlerinde alıştığımız “kahramanın sırdaşı” tiplemelerinden farklı değil. Senaryonun başarısı bu alıştığımız hikâye ve öğelerini komik olmayı ve yeni görünmeyi başaran bir şekilde biraraya getirebilmiş olması. Burada Roger karakteri için bir parantez açmak gerek. Princeton’da profesörlükten holdingin finansal danışmanlığına geçen ve mutsuz olduğunu iddia ettiği bu işten patronuna hayır diyemediği için ayrılamayan bu karakter filmin pek çok eğlenceli sahne ve esprisinin kaynağı oluyor hikâye boyunca. Yıllardır gittiği psikiyatristinin bir cümlesini yanlış anlayarak onu eşcinsel zannetmesi final dahil pek çok sahnede tekrarlanan bir komedi yaratıyor ve hayli eğlenceli. Burada tipik Hollywood ikiyüzlülüğünü de atlamamak gerek elbette. Dönemin filmlerinde ya hastalık olarak görüldüğü için trajedilerde yer verilen ya da işte burada olduğu gibi komedinin parçası olan eşcinsellik rahatsız edici olarak kullanılıyor aslında. Roger karakterinin iyi ama hikâye ile ilgisiz bir espri için senaryoya sokulmuşa benzeyen sekreter ile yakınlaşma sahnesi dışında kadınlarla hiç ilgisi yok gibi görünen bir profilde olmasını Roger’ın eşcinselliğinin ancak Hollywood’un yapacağı bir biçimde hayli örtülü olarak dile getirilmesi olarak görmek mümkün. Roger’ın bir türlü işini terk edememesi ise filmin baştan aşağıya zenginliğe, şıklığa ve lükse düzüp durduğu övgüler üzerinden kapitalizme çok sıcak bakışının örneği aslında. Soğuk savaş yıllarında çekilen filmin Kruşçev’e alaycı biçimde dokundurması ve zengin kahramanımızın “dünyanın bütün işçileri birleşin” sloganını yine alaycı biçimde değiştirerek kullanması da filmin bu kapitalizm övgüsünün örnekleri olarak gösterilebilir. Filme de adını veren kürklerden özel uçaklara, hikâye zenginliğin tatlı ve çekici yüzünün sürekli propagandasını yaparken ve zenginliği nerede ise rahatlığın, öz güvenin ve mutluluğun olmazsa olmaz koşulu yaparken işsiz kadının kurtuluşunu da zengin adama yanaşmasına bağlıyor.

Hikâyenin kadın erkek ilişkileri açısından da rahatsız edici olduğunu belirtelim. Zengin adam başta aşkın değil seksin peşinde sadece; bekâretini evliliğe kadar korumayı hedefleyen kadın ise bir yandan cinselliğini silah olarak kullanırken (örneğin kendisine umutsuzca aşık olan bir başka adama oynadığı oyun), diğer yandan tüm muhafazakâr değerlerin de savunuculuğundan geri durmuyor. Elbette hikâyemiz kimseyi rahatsız etmeyecek bir şekilde hallediyor bu çekişmeyi. Senaryodaki bu ustalık filmin hemen tümüne yayılmış durumda aslında. Baştaki ilk görüşte aşk ve Bermuda’daki otel sahnesi olmak üzere pek çok anı, iki yanlış anlama (eşcinsellik ve zengin adamla danışmanının karıştırılması) ve hemen tüm sözlü espriler Day ve Grant ikilisinin uyumlu ve romantik komediye yakışan oyunculukları eşliğinde kesinlikle eğlendiriyor. Yönetmen Mann “herkes biliyor” sahnesinde olduğu gibi küçük buluşlarla filmini daha da eğlenceli kılmayı başarmış ve yağ gibi akan bir anlatımla filmi kesinlikle seyirlik kılmış.

Alçak gönüllü bir seks komedisi olarak da nitelendirilebilecek olan film erkek ile kadın arasındaki bir savaşın örneği olarak ortaya koyduğu hikâyesinin yönünü süratle zenginlik etrafında dönen bir romantik seks komedisine kaydırsa da ve kadının erkeği kendisinden uzaklaştırmak için “amcam bir sosyalist” demesinin örneklediği gibi soğuk savaşa özgü bir korkuyu kullanarak kapitalizme hayranlıklar düzse de eğlencesinden uzak durulmayacak bir film karşımızdaki.

(“Sıcak Eller”)

(Visited 97 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir