A Grande Arte – Walter Salles (1991)

“Ben bir sanatçıyım. Beni yaralayanları acımasızca cezalandırırım”

 

Adaleti kendisi yerine getirmeye çalışan bir fotoğrafçının hikâyesi.

 

İçerik açısından vasatın oldukça altında kalan bu intikam hikâyesi vasatı aşabildiği nadir durumlarda bunu anlatım becerisi ile yapıyor. Hollywood’un çok daha başarılı örneklerini verdiği “intikamını kendisi alan kahraman” filmlerinin yanında bu film oldukça geride kalıyor. Senaryo kahramanın dönüşümünü hiçbir şekilde açıklayamıyor veya bir başka deyişle açıklamaya bile gerek duymuyor. Diyaloglar zayıf ve aslında bir intikam filminden geriye kalma potansiyeli yüksek olan replikleri de barındırmıyor. Cesur beyaz bir Amerikalı’nın Latin Amerikalılar’ın kötü dünyasında at koşturması ve filmin şiddete övgü olarak görülmesi olası sahneleri barındırması da işin bir diğer boyutu. Pek çok klişenin sıralandığı filmde, gizemli bıçak dövüşü ustası, temiz kalpli suikastçi, iyi yürekli, genç ve mesleği gereği filmde mutlaka ölmesi gereken fahişe bu klişelere örnek olarak gösterilebilir. Peter Coyote sıkıntılı bir ifade ile bu filmi taşımaya çalışıyor ama belki sadece yerlerde sürünmesine engel olabiliyor. Tcheky Caryo kendi standardının ve kötü senaryonun altında kalıyor. Bir de bunlara gereksiz ve filme herhangi bir katkısı olmayan iç ses kullanımını da ekleyince, durum bu alanlarda pek içi açıcı değil.

 

İçerik alanındaki bu zayıflıkların yanında filmin görüntü çalışmasının başarısına ve hikâyeden uzaklaşıldığı her anda yönetmenin becerisine de değinmek gerekir. Filmin hemen başındaki uzun bir tek çekim ile oluşturulan ve gittikçe uzaklaşan görüntü sıkı bir polisiyeyi müjdeliyor örneğin (ama maalesef gerisi kesinlikle gelmiyor). Zaman zaman belgesel tadı veren Latin Amerika sokak ve doğa görüntüleri, filmde kullanılan siyah beyaz fotoğrafların çarpıcılığı aslında yönetmenin bu filmden çok farklı bir yerlerde olduğunun en temel ipuçları. Nitekim yönetmen Walter Salles’ın sonraki filmografisine bakıldığında “Central Station” ve “Motorcycle Diaries” gibi çok parlak örnekler görüyoruz.

 

Hikâyesi amaçladığı gerilimi yansıtamayan, zayıf senaryosu ile sıkan, diyalogları ile zaman zaman hiç amaçlamadığı halde tebessüm ettirebilecek bu film Salles’ın ve yönetmenin filmden kendini kurtarabildiği anda gösterdiği yetkinliğin hatırına izlenebilir. Kaldı ki bir sahnede görünen afişi ile Polanski ve onun “cul-de-sac” filmini anan bir filme ne olursa olsun saygı duymak gerekir.

(“Exposure” – “High Art” – “Zoraki Katil”)

(Visited 121 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir