Akrebin Yolculuğu – Ömer Kavur (1997)

“Boşlukta sallanıyorum durmadan çünkü lanetlenmiş biriyim ben”

Bir kuledeki saati onarması için davet edilen bir saat tamircisinin gizemli hikâyesi.

Türk sinemasının nadir okullu yönetmenlerinden ve kariyerinde biri çok yönetmenli olmak üzere sadece on dört film çekmiş Ömer Kavur’dan “zaman” üzerine gerçeküstü öğeler de barındıran ilginç bir çalışma. Bolu’nun Göynük ilçesinin çarpıcı görselliğini başarı ile kullanan film sanatsal olanla popüler olan arasındaki dengeyi sinemamızda pek görülmeyen bir başarı ile tutturuyor ve kimi eksikliklerine rağmen yönetmeninin ve sinemamızın yüz akı eserlerinden biri oluyor. Cannes’da 1997’de “Un Certain Regard – Belirli Bir Bakış” bülümünde de yarışmış olan film Kavur’un filmografisindeki en başarılı eserlerden biri özet olarak.

Attila Özdemiroğlu’nun hikâye boyunca biraz fazla kullanılan ve çok da orijinal görünmeyen müziği, otelciyi oynayan Nüvit Özdoğru’nun senaryodan kaynaklanan nedenlerle gereğinden fazla garip veya sanatsal oyunu, cücelerden körlere ve sağır dilsizlere çeşitli deformasyonlara sahip karakterlerinin hikâyede ne aradığını yeterince ikna edemeyişi veya Şahika Tekand’ın genelde çok başarılı ama özellikle başlarda yönetmenin kenarda verdiği direktiflerle hareket ettiği izlenimini veren karakteri filmin kimi kusurları arasında gösterilebilir. Tüm bu kusurlar filmin temel probleminin de özeti aslında. Gizemli garipliğini kurarken garipliğin dozunu bir parça fazla kaçırmış olması bu problem. Bu eksiklik bir kenara bırakılırsa, arayış içindeki bir adamın (bu rolde Mehmet Aslantuğ’un yalın oyununun Tuncel Kurtiz’in bu kez dozu azaltılmış olsa da yine de gösterişli yanını koruyan oyunu ile karşılaştırıldığında çarpıcı bir biçimde başarılı olduğunu ve filmin kimi gariplikleri içinde yaşayan temel karakter olmasına rağmen karakterini nasıl “normal” kılabildiğini vurgulamak gerek) zamanın daireselliği ile anlatılan hikâyesinin kesinlikle ilgiye değer olduğu açık.

Başarılı görüntüleri, gittiği noktayı bir parça önceden hissettirse de Macit Koper ve Ömer Kavur’un ortak senaryosunun başarısı ve sinemamızda pek rastlanmayan olgun anlatımı filmin öne çıkan başarılı yanları. Sinemamızın en “Batılı” yönetmenlerinden Kavur’un bu filmi Fransız sinemasından taşıdığı esintileri yerelliği iyi ayarlanmış hikâyesine başarılı ile uyarlamış görünüyor. Göl kenarında geçen tüm sahneler örneğin ve bu sahnelerde görüntü yönetmeni Erdal Kahraman’ın yakaladığı resimler çekici bir Fransız filmindeki gizemli sahnelerden altta kalmıyor ve filmin öne sürer gibi yaptığı ama altını yeterince iyi dolduramadığı polisiye yanının açığını kapatıyor. Söz konusu bu sahneleri çeken yönetmenin açılıştaki kahramanımız ile gizemli yabancının karşılaştığı sahnedeki vasatlığa nasıl imza attığı da ayrı bir değerlendirme konusu olsa gerek ama film neyse ki bu vasatlığı süratle geride bırakıyor ve Türk sinemasının müstesna eserleri arasındaki yerini alıyor.

(Visited 1.084 times, 4 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir