Hin und Weg – Christian Zübert (2014)

“Peki ne zaman yapmalıyım? Tekerlekli iskemleye mahkum olunca mı, nefes alabilmem için ağzıma boru soktuklarında mı, pisliğimin içinde yatarken mi?”

Yıllardır tekrarladıkları ve bisikletleri ile çıktıkları tatillerini, aralarından birinin hastalığı nedeni ile son kez gerçekleştiren bir arkadaş grubunun hikâyesi.

Christian Zübert’in yönettiği ve senaryosunu Ariane Schröder ile birlikte yazdığı Almanya yapımı bir film. Kahramanlarından birinin trajedisini komedi unsurları ile besleyen film komedisinde ve özellikle de dramında sinemanın epey bir klişesinden yararlanan, geniş kitlelelerin hoşuna gidecek öğelerle süslenmiş, zarif anlatımı ve iyi oyunculukları ile ilgi toplayabilecek bir çalışma. Çok sevilen birini kaybetme konusunu işleyen her film asgari bir düzeyi tutturduğunda bile belli bir ilgiyi garantiler kuşkusuz ve bu hikâye de bu avantajdan başarı ile yararlanıyor açıkçası; ağlatıyor ama pek fazla sömürmüyor sahip olduğu duygusal anlarını, güldürüyor ama çoğunlukla kabalaşmadan ve hikâyesine ve karakterlerine yakışan bir şekilde yapıyor bunu. Evet, yeni şeyler söylemiyor ve göstermiyor ama kendisini izletmeyi başarıyor.

Her yıl Almanya’dan yola çıkarak farklı bir ülkeye yaptıkları bisikletli yolculuğu içlerinden birinin isteği üzerine bu kez Belçika’ya yapan bir grup arkadaşı anlatıyor film. Bu isteğin sahibi olan arkadaşlarının hasta olduğunu, bunun birlikte yapabilecekleri son yolculuk olduğunu ve Belçika’ya trajik bir son için gittiklerini yolculuğun hemen başında öğreniyor grubun tümü. Esprili, birbirleri ile çok iyi anlaşan bir grup bu ve tüm yolculuklarında birbirlerine yerine getirilmesi zorunlu “görev”ler vererek tatillerini daha da eğlenceli kılıyorlar. Ölüm ve ötanazi gibi zor bir konuyu odağına alan bir hikâyenin çağrıştırdıklarını tümü ile barındıran film bu sertliğini mizahı ile ve yaşamı -ölüm gerçeğini ret etmeden- kutsaması ile dengeliyor. Sonuçta ortaya çıkan, dram ve komedi kombinasyonu ortalama bir sinema seyircisini tatmin edecek cinsten bir eser, sinema sanatı açısından çok şey vaat etmese de. “Arkadaşları ile son bir kez vakit geçirmek ve bu aptal hastalığı düşünmemek” isteyen adamın tanık olduğumuz son günleri bize sevginin, dostluğun ve dayanışmanın güzelliğini ve gerekliliğini hatırlatırken, elimizdekinin sahip olduğumuz tek hayat olduğunu da hiç unutmamamızı söylüyor. Bunları dile getirirken de Almanya’dan Belçika’ya uzanan yolculukta nefis manzaralar ile baş başa bırakıyor bizi.

Kamp yaptıkları yerde yağan yağmurun neden olduğu çamurda çocuklar gibi oynayan arkadaşların birbirlerine yolculuğun başında verdikleri görevler (paraşütle atlamak, bir geceyi kadın kıyafeti içinde geçirmek, grup seks yapmak, yaz yağmuru altında dans etmek vs.) ile eğlenceli bir havası da olan filmin hikâyesi -fazlası ile tahmin edilebilir bir şekilde- yaşamı sürdürecek olanların kendi iç sorgulamalarına ve değişimlerine de (günübirlik ilişkilerle hayatını sürdüren bir adamın ciddi bir ilişkiye doğru adım atması, ilişkileri pek de iyi gitmeyen bir çiftin bunu düzeltmek için çaba göstermesi vs.) tanık ediyor bizi. Elbette gözünüzden en az birkaç damla yaş getirecek kimi anları da ihmal etmeden yapıyor bunu. Örneğin kendisinde aynı hastalığın olup olmadığını anlamak için test yaptıran ve sonucun olumlu olmasından mahcubiyet duyan kardeşin gözyaşlarına, yüreği fazla katı olmayan herkes eşlik edecektir muhtemelen. Finaldeki veda sahnesi her ne kadar içeriği gereği kaçınılmaz biçimde duygusal olarak etkilese de sinema becerisi açısından doyurucu ve orijinal değil veya bir yıl sonrayı gösteren anlar da benzer şekilde fazla tanıdık. Yine de örneğin son görüntü olarak karşımıza gelen ve arkadaşlarının kumsala yazdığı “Hannes was here – Hannes buradaydı” cümlesinin bir örneği olduğu şekilde etkiliyor seyircisini hikâye.

Şarkıları, başta Florian David Fitz, Jürgen Vogel ve Julia Koschitz olmak üzere tümü keyifli ve doğal performanslar sunan oyuncuları, zarafetini hep koruması ve komedi ile dram arasında tutturmayı başardığı dengesi ile seyredilebilir bir film bu. Hafif, popüler ve ölüm/ötanazi temalarına rağmen eğlenceli olmayan başaran ama daha fazlası da olmayan bir çalışma bu, özetle. Duygusallığı genel olarak abartmamasını da filmin artıları arasına ekleyelim son olarak.

(“Tour de Force” – “Darmadağın”)

(Visited 164 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir