Hobson’s Choice – David Lean (1954)

“O çifte kumrulara en fazla 3 ay veriyorum; sonunda kapıma gelip yalvaracaklar utanç içinde”

Üç kızı olan dul bir ayakkabıcının, kızlarından en büyüğünün evlenmesine kendi rahatını düşünerek izin vermemesinin hikâyesi.

İngiliz yazar Harold Brighouse’un aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan bir Birleşik Krallık yapımı. Senaryosunu David Lean, Norman Spencer ve Wynyard Browne’un yazdığı, yönetmenliğini ise Lean’in üstlendiği film güçlü kadın karakteri ile feminist tanımlamasını da hak edebilecek eğlenceli bir romantik komedi. Daha önce tiyatro sahnesinde ve oldukça genç bir yaştayken de babayı canlandıran Charles Laughton’ın döktürdüğü ve kendisine büyük kızı rolünde Brenda de Banzie ve dükkanında çalışan usta rolündeki John Mills’in de keyifli bir biçimde eşlik ettiği film temel olarak “babayı (bir erkeği) yola getiren kızı (bir kadın)” hikâyesi ve hedefine ulaşarak hem eğlendiriyor hem de düşündürüyor. Bir tiyatro oyununu sinemalaştırmanın güçlüklerinin üstesinden dinamik anlatımı ve oyuncularının sayesinde çoğunlukla gelen film bir parça “eski” görünebilir belki bugün ama hikâyenin eğlencesini bozan bir problem değil bu.

Harold Brighouse’un oyunu daha önce 2 kez daha sinemaya uyarlanmış: Percy Nash’in 1920 tarihli sessiz filmi ve Thomas Bentley’in 1931 tarihli çalışması. Müzikal ve bale uyarlamaları da olan oyun adını İngilizcedeki bir deyimden alıyor: “Hobson’s choice” (Hobson’ın seçimi) kişiye tek bir teklifin yapıldığı ve bu teklifi kabul etmek dışında bir seçenek bırakılmadığı (“ya bunu al ya da hiçbir şey”) durumlar için kullanılan bir ifade. Oyunun ve filmin finali de bu ifadeye uygun olarak biçimlendirilmiş. 1880 yılında geçen hikâyenin en önemli kozlarından biri baş kadın karakteri: Brenda de Banzie’nin hem yumuşak hem güçlü yanlarını sağlam ve eğlenceli bir oyunla canlandırdığı kadın karakter tüm hikâyeyi baştan sona yönlendiren kişi olması ile dikkat çekiyor. Babasının tüm tehdit ve restlerine rağmen doğru bildiği yoldan giden ve planını ustaca uygulayan bu akıllı kadın hikâyenin geçtiği dönemin ortalamasına göre hayli güçlü ve sağlam iradeli bir kadın bireyi getiriyor karşımıza. Yola getirdiği sadece kendi babası da değil üstelik; onun dışında müstakbel kocasını ve tam da dönemlerinin kadını olan iki kız kardeşini de peşinden sürüklemeyi başarıyor ve pasif bu karakterleri ya ayağa kaldırıyor ya da en azından boyun eğmemelerini sağlıyor. Tüm bunları düşündüğümüzde ve küçük kız kardeşlerin “kadın” rollerinin içinde gönüllü olarak sıkışıp kalmalarını filmin eleştirmesini de ekleyince, Lean’in bu romantik komedisini rahatlıkla sinema tarihindeki feminist filmlerin arasına koyabiliriz.

Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı kazanan (o yıl ödüller profesyonel bir jüri tarafından değil, halk tarafından belirlenmişti) film açılış jeneriğine eşlik eden Malcolm Arnold’un eğlenceli müziği ve giriş sahnesi (gece vakti sarhoş bir şekilde dükkâna dönen baba ve onu karşılayan büyük kızı) ile hikâyesinin havasını baştan duyuruyor seyirciye ve bu havasını da tüm hikâye boyunca koruyor. Kızlarından ikisini kocalarını kendisinin seçmesi koşulu ile evlendirmeyi kabul eden baba, yaşı otuzu bulan (ve artık “evde kalmış” sıfatını hak eden) büyük kızına ise kendi bakımını düşünerek kesinlikle evlenme izni vermemektedir. Hikâye babanın koyduğu bu engeli büyük kızın nasıl aşmaya çalıştığını anlatıyor bize eğlenceli bir şekilde ve bunu yaparken de kadının gücünü ve zekâsını öne çıkarıyor her karesinde. Oyunun kendisine sunduğu eğlenceli malzemeyi çekici bir biçimde değerlendiriyor senaryo ve David Lean’ın yönetmenliği. Kadının müstakbel kocası ile “evleneceğiz” konuşmasının geçtiği bölüm diyalogları ile, evlilik gecesi sahnesi ise John Mills’in komedi yeteneği ile hayli eğlenceli örneğin. Hikâye bir sınıf ayrımı eleştirisi de yapıyor kendi yumuşak tarzı içinde; kadının seçtiği kocayı kız kardeşler ve onların sevgilileri küçümsüyor ve ailelerine yakıştıramıyorlar örneğin ve kadın bir mücadeleyi de bu sınıf ayrımına karşı veriyor. Bu mücadelede “beyin” ile “eller”in birleşmesini ve bu dayanışmaya herkesin kendi yetkinliği ile katılmasını da yine bir “toplumsal” mesaj olarak görebiliriz rahatlıkla.

Sarhoş olduğu bir sahnenin gereksiz uzatılması ve kendisinin de o sahnedeki fazla vurgulu oyunu bir yana bırakılırsa, Charles Laughton hikâyenin ana karakterlerinden biri olarak üzerine düşeni fazlası ile yerine getiriyor ve sık sık eğlencenin ana kaynağı oluyor. Buna karşılık filmin komedi anlamındaki asıl yıldızı John Mills kesinlikle. Karakterinin dönüşümünü çarpıcı bir performansla canlandıran oyuncu yukarıda anılan gerdek gecesi sahnesi başta olmak üzere seyirciyi performansı ile kendisine bağlıyor göründüğü her sahnede. Büyük Britanya’nın Victoria dönemi olarak adlandırılan yıllarının (1837’den 1901’e kadar olan dönem) geleneklerini ve davranış şekillerini alaya alan film temposu, yine bir David Lean filmi olan “The Bridge on the River Kwai – Kwai Köprüsü” ile ileride Oscar kazanacak olan Jack Hildyard’ın çok başarılı siyah-beyaz görüntüleri (ıslak kaldırım taşları, yağan yağmur, rüzgârda sallanan tabela ve çizme ile açılıştaki gece sahnesi bu başarının bir örneği) ve eski görünümüne rağmen Lean’in becerisi sayesinde taze bir bakışı ve sinema dilini de muhafaza etmeyi başaran eğlenceli bir film bu.

(Visited 122 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir