Kira Kiralina – Panait Istrati

Rumen yazar Panait Istrati’nin ilk romanı. Fransız yazar Romain Rolland’ın “Balkan memleketlerinden yeni bir Gorki” ifadesi ile dünyaya tanıttığı yazarın bu kitabı, daha sonra pek çok eserinin kahramanı olacak olan Adrian Zograffi karakteri ile yapsa da açılışını, romanın asıl kahramanı sonradan Stavro adını alan ve asıl adı Dragomir olan bir başka adam. Adrian’ın ondan dinlediği yaşam hikâyesini okuyoruz romanda ve “çok şey yaşamış” ifadesini tam anlamı ile hak eden bu adamın acılı ve zengin öyküsüne tanık oluyoruz. “İstibdat” zamanınının Osmanlı topraklarında geçen hikâyede yazar okuyucuyu Romanya’dan alıp İstanbul’a ve anadolunun çeşitli şehirlerine, Beyrut’tan Şam’a kadar uzanan pek çok farklı yere götürüyor ve yitirdiği kız kardeşini (romana adını veren Kira) ve annesini arayan adamın çok uzun yıllara yayılan hikâyesini anlatıyor bize. Gezilen bunca yere karşılık şehirleri değil, oradaki insanları ele alan bir roman bu ve bir eşcinsel karakteri ele alan ilk Rumen yazar olarak Istrati’ye ayrı bir değer katıyor 1924 tarihli bu kitap.

Kitabın başında, Romain Rolland yazarla nasıl tanıştığını da kapsayan kısa tanıtım yazısında şöyle diyor: “Bu, hayatının bir anışıdır; eseri de hayatı gibi dostluğa ithaf edilebilir: Çünkü dostluk bu adamda kudsî bir ihtirastır.” Gerçekten de baş karakterinin çektiği onca acıya rağmen romanın her satırında bir dostluk hissi gösteriyor kendisini ve kitap boyunca iyi ve kötü onca farklı karakterle karşılaşan karakterin (ve yazarın, kuşkusuz) insan sevgisi hep canlı kalıyor. Istrati’nin eserlerinde, başta “Mikhail – Arkadaş” adlı romanı olmak üzere, her zaman ön planda olan dostluk kavramının da örneklerinden birini oluşturan kitapta kahramanın yolculukları Istrati’nin benzer yerlere yaptıklarının izlerini taşıyor kuşkusuz ve farklı halkların yaşadığı ve farklı dillerin ve inançların bir arada var olduğu toprakların tadını hissettiriyor okuyucuya. Herhangi bir halkı iyi veya kötü diye ayırmıyor Istrati ve Rumca, Ermenice, Rumence, Arapça ve Türkçe konuşan farklı milletten karakterleri kendi özelinde değerlendiriyor sadece. Kitabın başında sadece Rolland’ın değil, Istrati’nin de bir yazısı var. O da bu kısa yazısında Adrian’ı “… çünkü bütün hürriyetini muhafaza ederek, o bir başka cürete de kalkışacaktır: Sevmek ve daima, her memlekette, bütün iyi kalpli insanların dostu olmak” cümleleri ile tanıtırken insan sevgisini ve dostluğu hatırlatıyor bize yine.

Stavro/Dragomir karakterinin, hikâyesini Adrian’a ve arkadaşı Mihail’e anlatmaya başlamasının nedeni onun birlikte gecelenen bir yerde kendisini tutamaması ve “… bir elin omuzuna, sonra yüzüne dokunduğunu hissetti… el gene yüzünde dolaştı, aynı zamanda sıcak dudaklar sağ yanağına dokundu” cümleleri ile ifade edilen bir bölümde Adrian’a dokunması oluyor. Gerek bu ânı, gerekse iki gencin bu harekete tepkisini o kadar doğal ve samimi bir biçimde anlatıyor ki Istrati, karakterinin hikâyesini merak etmemeniz ve onun içinde hep taşıdığı acıya saygı duymamanız mümkün değil. Istrati insan doğasına olan inancını da dile getiriyor kitapta ve Adrian’ın annesinin ağzından duyduğumuz şu ifade ile bunu vurguluyor: “İnsanların zoru beni kendi içimde kaynayan hayattan başka bir hayatı yaşamaya mecbur ederse kendimi öldürmeye ahdetmiştim.”

“Çünkü bir tek adamın iyiliği, bin tanesinin kötülüğünden kuvvetlidir; fenalık, onu yapmış olanla beraber ölür; iyilik, iyi olan adamın ölümünden sonra da parıldamakta devam eder.” diyor kitabın bir bölümünde Stavro/Dragomir ve içeriği açısından “destan” kelimesi ile tanımlanmayı hak eden bu romanda iyiliğin ve kötülüğün, yaşam sevincinin ve umutsuzluğun, dostluğun ve zalimliğin, fedakârlığın ve bencilliğin hikâyelerini anlatıyor bize Istrati.

(“Kyra Kyralina”)

(Visited 823 times, 5 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir