La Cage Dorée – Ruben Alves (2013)

“Sanırım sen ailesi kapıcı olmayan tek Portekizlisin”

30 yıldır Fransa’da yaşayan ve hizmet ettikleri Fransızlar tarafından çok sevilen bir Portekizli çiftin kendilerine kalan yüklü bir miras nedeni ile ülkelerine dönmeye karar vermeleri sonucu gelişen olayların hikâyesi.

Finali hariç tamamı Paris’te ve Fransız yapımı olarak çekilen, Portekiz kökenli Fransız oyuncu Ruben Alves’in yönettiği bu ilk uzun metrajlı film arada ağır konulara el atar gibi görünse de genel olarak popüler sularda seyreden keyifli bir komedi. Fransa’da ve Portekiz’de hayli yüksek bir seyirci sayısına ulaşan çalışma özellikle ikinci yarısında sık sık güldürmeyi ve iki baş oyuncusu Rita Blanco ve Joaquim de Almeida’nın ekonomik ama komik oyunları ile ilgi çekici olmayı başarıyor. Özellikle snop Fransızlar’a hayli sataşan film değinir gibi olup komedinin standart kalıpları içinde çok da üzerine gitmediği sosyal meseleleri ise herkesi (farklı milletleri, farklı karakterleri ve farklı sınıfları) bir şekilde uzlaştırarak hallediveriyor.

Blanco ve Almeida’nın canlandırdığı karı kocadan ilki Paris’te kendilerinin de kapıcı dairesinde yaşadığı bir apartmanın her türlü bakımını üstlenmiş durumda ve sahip olduğu yüksek sorumluluk duygusu ve asla hayır dememesi ile nerede ise gönüllü bir köle gibi çalışıyor. Eşinden farkı olmayan koca ise bir inşaat şirketinde zengin patronu için her türlü fedakârlığa katlanan bir başka gönüllü köle. Hikâyede bir diyalog sırasında söylendiği gibi hizmet ettikleri Fransızlar’ın onlara olan “sevgisi” ise kölelerini kaybetmek istemeyenlerin sevgisi kadar gerçek ancak. Beklenmedik anda gelen mirasın onların Portekiz’e dönmelerine neden olacağını düşünen bu “köle sahipleri” daha önce esirgedikleri her şeyi, daha büyük bir kapıcı dairesinden maaş zammına, iyi niyetli davranışlardan daha iyi çalışma koşullarına kadar tüm iyilikleri sunmaya başlıyor Portekizli çifte ve iki çocuğuna. Hikâyedeki Portekizli – Fransız çatışmasını zengin ve yoksul bireylerin çatışmasına, patron ve işçi çatışmasına ve Avrupa Birliği içindeki zengin ülke ve fakir ülke çatışmasına kadar pek çok alana taşıyan unsurları var filmin ve hafif bir komedi tavrı içinde de olsa bunların hepsine bir şekilde göndermede bulunuyor senaryo. Bunu yaparken de Portekiz halkına ve kültürüne çok sağlam sevgi ve hayranlık mesajları da yolluyor açıkçası ki filmin Portekiz’deki yüksek seyirci sayısını da açıklıyor bu durum.

Kalabalık ve başarılı bir takım oyunu sergileyen kadrodaki oyuncuların her biri bu komedi filmine keyif katarken bize hayli yakın gelecek kimi unsurları da var filmin. Tüm göçmen ailelerde olduğu gibi ilk nesil bir takım semboller (Portekiz milli takımı forması, Portekiz bayrağı desenindeki araba kokusu, Portekiz yemekleri ve elbette fado) ile hikâye boyunca ifade edildiği gibi ana vatanından kopamamışken, ikinci nesil kendisini daha çok Fransız görüyor. Bu durumu senaryo hikâyeye sınıf farkından kaynaklanan farklılıkları da akıllıca ekleyerek filmin zenginleşmesini sağlamış. Ailenin erkek çocuğunun bir Fransız kız ile olan arkadaşlığı gibi kimi yan hikâyeler açıkçası biraz zorlama görünse de, genel olarak film tüm karakterleri ve onların hikâyelerini bir bütünün parçası yapmayı başarmış görünüyor. Bunu yaparken de kimi hayli keyifli karakter ve anlar da yaratmayı başarıyor. Örneğin adamın patronunun eşi Wikipedia entelektüelliği ve saflığı ile hem farklılıklar arasındaki en iyi ve samimi köprüyü oluşturuyor hem de kimi komik anların da yaratıcısı oluyor; Portekiz’in demokrasiye geçişini sağlayan Karanfil Devrim’ine atıfla lale alması, Portekizli diktatör Salazar’ı Alcazar’la karıştırması gib anlar filme epey bir komedi malzemesi sağlıyor. Çocuları sevgili olan iki ailenin akşam yemeğinde diğer aileyi düşünerek seçtiği kıyafetler ise tüm hikâye boyunca en sağlam kahkahalardan birini attırıyor seyirciye kesinlikle.

Yönetmen Alves filmi Portekizli olan ebeveynlerine ithaf etmiş ve sondaki “kendini mutlu hisset sahnesinin” ve o görkemli manzaranın Portekiz’e yazılmış bir aşk mektubu olduğunu düşünürsek doğru da bir seçim yapmış görünüyor. Portekizli karı kocanın yıllar süren kölelikten sonra değerlerinin, ürettiklerinin ve sağladıkları katkıların farkına varması bir dramda şu ya da bu şekilde bir isyana ve devrime kapı aralayabilirdi belki ama bu komedide doğal olarak naif bir uzlaşmaya dönüşüyor sadece bu farkındalık. Yine de hayli eğlenceli, hafif bir komedi arayanlar için ideal bir film bu. Çiftimizin kızlarının hediyesi olduğu için gitmek zorunda kaldıkları ve karakterlerine hiç uymayan ultra lüks oteldeki maceraları bile filmi görmek için tek başına bir neden olabilir diyelim son olarak.

(“The Gilded Cage” – “Yaldızlı Kafes”)

(Visited 264 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir