Maigret Arizona’da – Georges Simenon

Belçikalı yazar Georges Simenon’un komiser Maigret’yi konu edindiği kitaplarından biri olan “Maigret Arizona’da”, yazarın Nazilerle “işbirliği” yaptığı gerekçesi ile hakkında yürütülen soruşturma yüzünden 1945 yılında gittiği ABD’de yazdığı bir roman. 1955 yılına kadar Avrupa’ya geri dönmeyen yazarın verimli çalışma temposu ABD ve Kanada’da da devam etmiş ve aralarında Maigret serisine ait olanlar da dahil olmak üzere pek çok roman ve hikâye yazmıştı Simenon. Bu romanın diğer Maigret eserleri ile kıyaslandığında çok önemli bir farkı var: Kahramanını Arizona’da bir duruşma salonuna sokuyor yazar ve genç bir kızın ölümü ile ilişkisi olduğu düşünülen beş askerin “ön soruşturma”sını izletiyor ona. Pasif konumu nedeni ile soruşturmanın/duruşmanın doğrudan bir parçası olamıyor Maigret ve her ne kadar herkesten öne suçluyu keşfetmiş olsa da hikâyenin asıl kahramanı olmuyor.

Hakkında yürütülen soruşturma sonucunda -pratikte işlemeyen- bir cezaya çarptırılmış Simenon ve beş yıl boyunca bir kitap yayımlaması yasaklanmış. Bu soruşturmadan uzaklaşmak için gittiği ABD’de, kendisinin de bir süre yaşadığı Arizona’da geçiyor hikâye. Bu ülkede mesleği ile ilgili bir inceleme gezisinde bulunan Maigret kendisi ile ilgilenen FBI ajanının işi nedeni ile onun bir süre yalnız bırakması üzerine oyalanmak için girdiği bir mahkeme salonunda yürütülen bir soruşturmayı takip ediyor. Altı jüri üyesinin yer aldığı soruşturmada jürinin kızın ölümünün bir cinayet sonucunda olduğuna karar vermesi durumunda asıl ceza mahkemesi başlayacak. İşte Maigret bu ön duruşmaları tıpkı mahkeme salonundaki izleyiciler gibi pasif bir konumda takip ediyor ama duruşma aralarında baş şerif, şerif yardımcısı veya ölen kızın kardeşi gibi karakterlerle diyalog kurarak resmî olarak olmasa da işin bir parçası oluyor. Dolayısı ile hikâyedeki heyecan veya gerilim, sadece ortada bir suçlu olup olmadığı (bir cinayet işlenip işlenmediği) ve bir cinayet oldu ise bunu kimin işlediğinin keşfedilmesi üzerinden yaratılıyor. Hikâyede “eksik” olan Maigret’nin dedektiflik becerisinin yerini ise onun yaptığı gözlemler üzerinden üretilen bir ABD incelemesi ve ABD ile Fransa’nın karşılaştırılması alıyor.

Eleştirmen Jack Edmund Nolan’ın “Anti Amerikalı” olarak tanımladığı kitapta Maigret üzerinden bu ülkeyi anlamaya çalışıyor Simenon. Kitabın sonuna düştüğü nota göre Temmuz 1949’da tamamlamış kitabı Simenon ve dört yıldır bulunduğu bu ülkenin gerçeklerini bu romana yedirmeye çalışmış. Sonuçta gözlemler ve değerlendirmeler kısa bir bir dedektiflik romanının (belki daha doğru bir ifade ile, bir duruşma romanının) boyutunun ötesine geçmiyor ama yine de dönemin ABD’si için bir Avrupalı yazarın sözleri önem taşıyor kuşkusuz. Şerif yardımcısı olan çiftlik sahiplerinin birlikte bir suçluyu yakaladığının söylenmesi üzerine Maigret’nin “Fransa’da çevrede oturan insanlar suçludan ziyade polisi durdurmaya çalışırlardı.” demesi veya komiserin FBI ajanı Cole’un her zaman “çevik, dinç ve içinden geldiği belli olan keyfiyle” karşısına çıkmasının sırrını anlamaya çalışırken şu yargıya varması bu anlama çabalarının göstergeleri: “Bu, hiç kâbus görmeyen, kendisiyle ve başkalarıyla barışık bir adamın huzurlu neşesiydi… Maigret’yi çileden çıkaran da buydu işte. Bu tavır ona çok iyi yıkanmış, çok iyi ütülenmiş tertemiz bir giyisiyi düşündürüyordu… aslında onların da bütün insanlara özgü o sıkıntıları bildiklerinden ama utandıkları için böyle neşeli göründüklerinden kuşkulanıyordu.” Maigret’nin “Her şeyleri olan insanların yaşadığı bu ülkede yolunda gitmeyen neydi?” veya “Bazen insan hazır bir giysinin içinde sıkıldığını… hisseder ve öyle bir an gelir ki artık bu sıkıntıya tahammül edemeyip üstündekileri yırtmak ister” gibi cümlelerle ifade ettiği düşüncelerini, onun takip ettiği soruşturmanın parçası olan beş askerin davranışlarını anlatmak için de kullanıyor sanki Simenon.

1981 yılında Maigret’nin maceralarından uyarlanan bir TV dizisinin bir bölümüne kaynak olan romanı Simenon izlediği bir duruşmada dinlediklerinden ilham alarak yazmış. Bazı eleştirmenler romanı ABD’nin Güney Batı bölgesinin başarılı bir resmi olarak tanımlarken, kimileri de Maigret karakterinin Paris dışındaki bu macerasını kahramanını çoğunlukla gözlemci konumda tutması nedeni ile yeterince çekici bulmamış. Maigret’nin kendisi için söylediği “Burada ne işi vardı?” cümlesi de bunu işaret ediyordur belki. Bu son değerlendirmede bir haklılık payı var ama sonuçta kahraman o olmasa da ortada nedeni araştırılan bir ölüm var ve Simenon okuyucuyu akıcı kalemi ile kızın akıbetinin nedeni ve bir cinayet oldu ise suçlunun kim olduğu konusunda merakta tutmayı başarıyor. Bunu yaparken, karakterler ve davranış özellikleri üzerinden ABD’yi de anlamaya ve anlatmaya çalışıyor bize ek bir keyif kaynağı olarak.

(“Maigret Chez le Coroner”)

(Visited 152 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir