Ölü Adamın Dönüşü – Agatha Christie

İngiliz yazar Agatha Christie’nin altmış altı dedektif romanından biri olan kitap ilk kez 1956 yılında yayımlanmış. Yazarın iki ünlü dedektifinden biri olan ve onun otuz üç romanının kahramanı olan Belçikalı dedektif Hercule Poirot’un (diğeri Miss Marple) kötü bir şeyler olacağı hissi ile çağrıldığı bir yerde gerçekleşen bir cinayetin sırrını çözmeye çalışmasını anlatıyor kitap. Christie’nin en bilinen ve en başarılı eserlerinden biri olmasa da onun tüm çalışmaları gibi ilgi ile okunan ve başlayınca gizemin nasıl çözüleceğini anlayana kadar elinizden bırakmayacağınız kitaplarından biri bu.

Kısa boyu ve bıyıkları ile tanınan Hercule Poirot, Agatha Christe’nin birden fazla eserinde karşımıza çıkan dedektif romancısı karakteri Ariadne Oliver tarafından gizemli bir durum için ve pek de bir bilgi verilmeden acil olarak bir malikâneye çağrılır. Mrs. Oliver zengin bir adamın vereceği bir parti için bir “cinayet avı” oyunu düzenlemeyi üstlenmiştir; davetlilerin bir cinayetin sırrını çözmeye çalışacakları bu oyunun hazırlıklarını yaparken tuhaf bir şeylerin olacağını hisseden kadın dostu Poirot’yu bu tuhaflığın ne olduğunu anlamaya ve belki de işlenecek gerçek bir cinayeti önlemek için acil olarak malikâneye çağırır.

Agatha Christie’nin bu eseri, önlemesi için çağrıldığı cinayeti önleyemeyen ve sonra da bu cinayetin sırrını çözmekte zorlanan bir Poirot karakteri çıkarıyor karşımıza. Elbette sonuçta başaracaktır ünlü dedektifimiz ve zaten Christe romanlarında önemli olan da okuyucunun çözüme giden yolda ona eşlik etme ve -bir o kadar da- katil(ler)i mümkün olduğunca erken keşfetmeye çalışma arzusunu duymasıdır. Bu arzuyu da her zaman olduğu gibi yaratmayı başarıyor Christie ve en parlak vakalarından biri olmasa da okuyucuyu elinde tutmayı beceriyor kitabın sonuna kadar. Romanın ana karakterlerini birer birer tanıdığımız ilk bölümlerde bu karakterlerin her biri için onları gözümüzde şüpheli kılacak ipuçlarını birer birer önümüze koyuyor Christie ve okuyucuyu da eğlenceli bir oyunla baş başa bırakıyor. Soruşturmayı yürüten komiser Bland ile Poirot’nun romanın önemli bir bölümünde olayı çözmek için ayrı ayrı ilerlemesi hem olumlu hem olumsuz katkı sağlamış kitaba. Okuyucu bu şekilde kimi bilgilere Poirot’dan önce ulaşarak ve ondan daha fazla bilgi sahibi olarak kendisini önde hissediyor ama öte yandan iki ayrı araştırma arasında çok da bir ilişki olmaması bir eksiklik ve dağınıklık havası yaratıyor.

“Hayır, madam. Bu hususta yanılıyorsunuz. Polis vazgeçmedi, asla vazgeçmez. Ve ben de başladığım işi yarıda bırakmam. Bunu unutmayın, madam; ben, Hercule Poirot, bir işin sonunu getirmeden ondan vazgeçmem.” ifadeleri ile vurguladığı gibi Poirot tüm zorluklara rağmen vazgeçmiyor ve vakayı çözüyor elbette. Çözüme giden yolun nereye varacağını, daha doğrusu şüphelilerden hangisinin cinayetle şu ya da bu şekilde bir ilgisi olacağını sıkı dedektif romanı okuyucularının muhtemelen tahmin edeceği romanda bazı unsurların yeterince açıklanmadan kalması da -olumsuz anlamda- dikkat çekiyor. Buna rağmen her zaman olduğu gibi birden fazla şüpheli yaratmayı ve sırları birer birer aydınlatarak merak duygusunu hep ayakta tutmayı başaran bu Agatha Christie romanı polisiye meraklılarının keyifle -ve hızla- okuyacağı bir kitap.

(“Dead Man’s Folly”)