Luvers’in Çocukluğu / Son Yaz – Boris Pasternak

Rus şair ve yazar Boris Pasternak’ın iki uzun hikâyesi. 1958 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Pasternak bu ödülün hayatını zorlaştırdığı nadir yazarlardan biri olsa gerek. Sovyetler Birliği’nde basılması yasaklanınca, İtalya’ya kaçırılarak orada yayımlanan “Doktor Jivago” adlı romanı ile ülkesi dışında da çok tanınan bir yazar olan Pasternak’ın bu ödülünü Batılı devletlerin Nobel Komitesi üzerindeki baskısına bağlayan Sovyetler ödülü ret etmeye zorlamıştı onu. Sovyet yönetimi ile arası pek de iyi olmayan yazarın en ünlü eseri bu roman olsa da ve David Lean’in uyarlaması Oscar’a aday olsa da Pasternak roman ve hikâye yazarlığından önce bir şair aslında. Bu kitaptaki iki hikâyenin de örnekleri olduğu gibi nesirlerinde de kendisini gösteren lirizm yazarın karakteristik özelliklerinden biri. Kitabın kapağında yer alan ve Boris Pasternak’ı çalışırken gösteren çizim yazarın babası Leonid Pasternak’a ait.

Batılı okurlar genellikle öncelikle “Doktor Jivago” romanı ile tanıdıkları için yazarı, onun daha sonra okudukları eserlerinde bir parça hayal kırıklığı yaşamışlar. Bunun temel nedeni romanın bol olay örgülü ve epik havasının diğer nesirlerinde, örneğin bu iki hikâyede olmaması. Bu nedenle hikâyeleri anlaşılmaz ve hatta sıkıcı olarak tanımlayan okurlar var. Gerçekten de olaylardan yoksun bu hikâyeler ve daha çok bir anılar (belki de daha doğru bir ifade ile, anlar) toplamından oluşuyor. Kimi zaman hayli uzun tutulmuş cümleler ile Pasternak nesir-şiir denebilecek bir dil ile o anıyı (ya da ânı) anlatıyor okura. Bu nedenle hikâyelere başı ve sonu olan bir olay dizisi şeklinde değil, bir resim sergisi tadındaki bir anlar dizisi olarak yaklaşmak gerekiyor içlerine girebilmek için.

Kitaptaki ilk hikâye olan ve ilk kez 1922 yılında yayımlanan “Luvers’in Çocukluğu”nun başında Columbia Üniversitesi’nde profesör ve Rus nesrinde uzman olan William E. Harkins’in bir incelemesi var. Harkins incelemesinde Pasternak’ın hayatı ve eserleri ile ilgili bilgiler verirken, şair olarak “son derece bireyci” olduğunu söylüyor ve yazarın Sovyetlerde -belki bu bireyciliğinin de sonucu olarak- sert eleştirilerle karşılandığını belirtiyor. “Luvers’in Çocukluğu”nun Pasternak’ın “nesneleştirdiği anımsamalar”la dolu olduğunu ve “yetişme çağındaki bir kızın çevresindeki dünyaya gösterdiği tepkilerin o dünyanın bir parçası haline geldiğini” anlattığını ifade ediyor. Hikâyede yer alan şu satırlar belki de Pasternak’ın tarzı için de bir açıklama olarak görülebilir: “Ama her şeyi ona açıkladıkları zaman hayat da şiirsel bir merak olmaktan çıkıyordu, o zaman hayat Jenya’nın çevresinde iç sıkıcı, kasvetli bir masal gibi dalgalanıyor; katı, olguları yansıtan bir nesir halini alıyordu.” Bir genç kızın “şiirsel merak”ını anlatan hikâye yazarın dilinden anlatılsa da, anlatılanları genç kızın onları nasıl algıladığı ile biçimlendiriyor Pasternak ve o şekilde çıkarıyor okuyucunun karşısına. “Uzun Günler” ve “Yabancı” adlarını taşıyan iki bölümden oluşan hikâye aslında Pasternak tarafından bir romanın bölümleri olarak planlanmışlar ama Birinci Dünya savaşı sırasındaki ayaklanmalar sırasında romanın geri kalan kısmı kaybolunca sonradan bağımsız bir hikâye olarak yayımlanmışlar.

İkinci hikâye olan “Son Yaz”ın başında yazarın kız kardeşi, Rus kimyacı ve şair Lydia Slater’ın 1966 tarihli bir incelemesi yer alıyor. Oldukça doyurucu bir inceleme bu ve tıpkı ilk hikâye için yazılan incelemede olduğu gibi hem Pasternak’ın kendisi hem eserleri ve hikâyenin kendisi ile ilgili değerlendirmeler yer alıyor burada da. “Son Yaz’da olay diye pek bir şey yoktur; aslında Pasternak olaylara meraklı değildir” diyor Slater ve evli kız kardeşini ziyarete gelen genç bir adamın izlenimlerini, anılarını ve hislerini yine bir şiir-nesir tarzı ile anlattığını söylüyor. Genç adamın ulvî bir amaç için satarak para kazanmak istediği “Bay Y” adlı hikâyesinin adeta bir hikâye içinde hikâye olarak -ilginç konusu ile birlikte- dikkat çektiği eser tıpkı ilkinde olduğu gibi çarpıcı tasvirleri ile ilgi topluyor. Anılar ile düşlerin iç içe geçtiği tarzı ile, ilk hikâyedeki genç kızın yerine genç bir erkeği koyuyor bu kez adeta ve onun algısı üzerinden anlatıyor hikâyesini Pasternak. İlk kez 1934 yılında yayımlanan ve 1916’da geçen hikâye gerçeğe dönüşmeyip tasarım aşamasında kalan bir eser, hayal edilemeyen ama kazanılamayan para ve nihayete ermeyen bir aşk gibi unsurları ile bir “başarılamayanlar” hikâyesi olarak da nitelendirilebilecek bir eser bu.

(“Detstvo Liuvers” – “Povest”)