Hoodlum Priest – Irvin Kershner (1961)

hoodlum-priest

“Suçluyu yerden yere vuruyor ama suçu yüceltiyorsunuz”

 

Dünyalarına girerek suçlulara ikinci bir şans yaratmaya çalışan bir Cizvit rahibinin hikâyesi.

 

Amerikan sinemasından bir bireysel kahraman hikâyesi. Don Murray’nin senaryosuna ve yapımcılığına katkıda bulunduğu ve başrolünü üstlendiği film bu ünlü oyuncuya yaslanan ama temel zayıflıklarını da onun vasatı pek aşamayan oyunundan ve senaryodaki kimi aksayan noktalardan alan bir çalışma olmuş. Don Murray’in oyunu belki bir parça daha iddiasız olmalıydı ama senaryonun odak noktasında olmasından dolayı olsa gerek film boyunca hep kendini aşmaya çalışan bir havada görünüyor ve bunu da yeterince başaramayınca filme ciddi bir zayıflık katıyor. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan senaryo bazı diyaloglarında ve “şimdi de şunu anlatalım” düşüncesi ile yazılmış gibi görünen sahnelerinde sık sık vasatlık çizgisine takılıyor.

 

50’lerde Amerikan sinemasında TV’den gelen ve gerçekçi tarzda filmler çeken yönetmenler dikkat çekmişti. Irvin Kershner’ın bu filmi de benzer bir tarzın izinden giden bir çalışma. Siyah beyaz görüntüler eşliğinde küçük insanların çıkışsızlığını ve bu insanların şüphelere ve ön yargılara takılan değişme çabalarını anlatan film özellikle senaryosundan kaynaklanan naifliğine rağmen o dönem Amerikan sineması için hem durduğu yer hem de ele aldığı konular açısından takdir edilmesi gereken bir çalışma. Rahat ve hijyen çalışma koşulları yerine suça itilmiş insanların dünyasında çabalayan bir rahibi ele alması, her ne kadar filmin odağında olmasa da sorumsuz bir medyanın yaratabileceği tehlikeleri gündeme getirmesi ve idam cezası hakkında aldığı tavır özellikle o dönemin TV kökenli yönetmenlerinde sıkça görülen liberal tavırların bir uzantısı. Kershner seçtiği kamera açıları ve kadrajlar ile bazen filme belki asıl odağının dışında kalsa da çekici sahneler katmasını başarıyor; tren rayları üzerindeki kaçış sahneleri, gerekliliği tartışılır olsa da romantik sahneler vb.

 

Bir Amerikan filmi olduğuna göre önümüzdeki elbette düzenin kendisinin değil o düzendeki “kötü” bireylerin sorgulanması ve toplumsal değil bireysel odaklı çabaların yüceltilmesi söz konusu filmde ama ne olursa olsun sorumlu bir tavır takınan, yönetmenin teknik başarısını gösterdiği bu filmi görmekte yarar var. “Ben dünyayı değiştirmeye çalışmıyorum. Sadece dünyanın beni değiştirmesine engel olmaya çalışıyorum” mesajı belki yeterince iyimser olmayabilir ama film sonu ile de vurguladığı gibi çaba harcamayı ve peşin hükümlerle mücadeleyi destekliyor. Politik doğruculuk açısından risksiz bir noktada kendini konumlandıran, sinemanın unutmayı tercih ettiği küçük insanları hatırlatan ve Haskell Wexler’in siyah beyaz görüntü estetiğini başarı ile kullandığı bir film.

(“Rahip”)