Pariente – Iván Gaona (2016)

“Farklı şarkılar dinleseydik, farklı adamlar olurduk: Daha düzgün”

Hâlâ aşık olduğu eski sevgilisi kuzeni ile evlenen bir adam, kasabada artan hırsızlıklar, teslim edilmeyen bir para, bulunan cesetler ve ülkedeki çatışma koşullarında oluşan paramiliter güçlerin silahsızlandırılmasının hikâyesi.

Kolombiyalı sinemacı Iván Gaona’nın yazıp yönettiği, bu ilk uzun metrajlı filmi gerilimi ile dikkat çeken, bir “western” havasında anlatılan hikâyesi hayli iyi yazılmış ve Kolombiya’nın politik tarihindeki önemli bir aşamanın ve toplumsal koşullarının arkaplana akılıca yerleştirildiği bir çalışma. Tümü ilk filmlerinde oynayan oyuncularından başarılı bir performans almayı başaran yönetmen samimi ve güçlü sinema dili ile ortaya ilgiyi hak eden bir çalışma koymuş. Latin müzik türlerinin ve aralarındaki farkların hikâyenin bir parçası olması gibi kimi unsurlarının tadını bunlara aşina olmayanların alamayacağı filmin finali de daha güçlü olabilirmiş açıkçası.

Gaona’nın hikâyesi 2005 yılında geçiyor; ülke için önemli bir tarih bu çünkü devletin “paramiliter” güçleri silahsızlandırmaya başladığı bir dönem bu. Komünist FARC gerillaları ile devlet güçleri arasında yıllardır süren çatışmalar sırasında ortaya çıkan ve sağ eğilimli bu “yarı resmî” güçler elbette devletin yanında katılmışlardı bu çatışmalara ve onların varlığının bir süre sonra sivil halkın içine düştüğü kaosu daha da artırdığını ve bu güçlerin yasadışı başka işlere bulaştıklarını da gören devlet, bir süre el altından desteklediği bu örgütleri silahlarını alarak ortadan kaldırmaya karar vermişti. Hikâyemiz işte bu “silahsızlandırma” sürecinin artık bittiği düşünülen bir dönemde sıradan bir kasabada (veya köyde) geçiyor. Paramiliter gruplara teslim edilmesi için halktan toplanan “bağış”lardan oluşan yüklü bir para var ortada ve bu para beş erkek ve bir kadın karakterin baş kahramanları olduğu hikâyenin odak noktasını oluşturuyor. Hırsızların ellerini kesmek, uyuşturucu satıcılarını öldürmek gibi cezalara kendileri karar veren ve uygulayan paramiliter güçlerin artık eski güçlerine sahip olmadığını düşünen köylülerin bu paraya sahip olma hırsları ortaya western türünde rastladığımız hikâyelerden birini çıkarıyor ve Gaona’nın gerilimi hep diri tutan ve küçük bir mizahı da eksik etmeyen yaklaşımı filmi hem heyecanlı hem de eğlenceli kılıyor. Mizahı ve özellikle karakterlerin arasındaki “ilgisiz” sohbetleri Tarantino filmlerini hatırlatacaktır pek çok kişiye ama burada hem daha gösterişsiz (ve bu nedenle daha doğal) bu konuşmalar hem de hikâye ve karakterler ile ilişkili bir biçimde kullanılmışlar. Tarantino’nun “popüler entelektüel” zorlamasından ve “diyalog şovu”ndan uzak bu sohbetler filme hayli keyif katıyor.

Hikâyede “ranchera” ile “norteño” müzik türleri ile ilgili tartışma bu iki türün sadece biçimsel ve içerik özellikleri açısından değil, aynı zamanda bu türde müzik yapanları ve dinleyenleri de kapsayacak bir şekilde yürütülüyor. İnternet üzerinde yapılacak kısa bir araştırma bu ve benzeri Latin müzikleri ile ilgili tartışmaların hayli popüler olduğunu göstermeye yeterli. Güney Amerika’nın bu müzik türlerine, üstelik aralarındaki farkı idrak edecek kadar, aşina olmayanlar diyaloglardaki kimi incelikleri kaçıracaktır ne yazık ki ama neyse ki hikâyeyi sindirerek takip etmek açısından bir sıkıntı yaratmıyor bu durum. Eski usul müzik kasetlerinin elden ele dolaştığı, hikâyede önemli bir yeri olan kamyonun teybinde sık sık çalındığı, çalan şarkılara eşlik edildiği filmin soundtrack’i sadece bu şarkılarla değil, aynı zamanda Edson Velandia’nın orijinal müzikleri ile de hayli zengin bir içeriğe sahip; Velandia’nın müziği özellikle gerilimli sahnelerde hikâyeyi başarı ile destekliyor.

Herkesin bir silah taşıdığı hikâyede karakterlerin birbirlerine ihanetleri ve çatışmaları, tüm karakterlerin şu ya da bu biçimde bir takım yasa dışı işlere bulaşmış olması ama bir yandan da normal ve sıradan insanlar gibi yaşamlarını sürdürmeleri filme farklı bir hava katmış kesinlikle. Şeker kamışı tarlasındaki gerilimli sahne, hırsızın kimliğinin ortaya çıkışı, başındaki miğferi nedeni ile kim olduğunu uzun süre anlayamadığımız ve sırtında paramiliter ceketi olan adam ve açılış sahnesi gibi unsurları ile sıkı bir filme imza atmış yönetmen ve görüntü yönetmeni Juan Camilo’nun parlak görüntüleri ile Andres Porras’ın gerilimi ve tempoyu canlı tutan kurgusunun da yardımı ile seyri keyifli ve gerilimli bir sonuç çıkarmış. Yönetmenin bu çalışmasından önceki kısa filmlerini çektiği Güepsa kasabasının yerel halkından seçilen ve karakterlere de kendi isimlerini veren oyunculardan aldığı etkileyici oyunlar ile de önemli olan bu film, kapanışta bir güçlü darbe bekleyenleri bir parça hayal kırıkılığına uğratabilir belki ama yönetmenin bu tercihini, belki de anlattığının bölgenin ve ülkedeki benzer bölgelerin sıradan gerçeği olarak görmesi ve bize de bunu göstermek istemesi ile ilişkilendirmek gerekiyor. Sonuç olarak, bir ilk film olarak hayli başarılı ve görülmesi gerekli bir eser bu.

(“Guilty Men” – “Suçlular”)