Waffenstillstand – Lancelot von Naso (2009)

“Felluce’de ilaç yok, kan yok, hiçbir şey yok. İnsanlar ölüyor ve biz seyrediyoruz”

ABD işgali altındaki Irak’ta Felluce’deki hastaneye tıbbi malzeme götürmeye çalışan idealist Batılı sağlık çalışanları, onlara eşlik eden yine Batılı iki gazeteci ve Iraklı şöförlerinin hikâyesi.

Alman yönetmen Lancelot von Naso’nun şimdilik bu ilk ve son sinema filmi Alman ve İsviçe ortak yapımı bir çalışma. Felluce’deki yerel direnişçilerin hâlâ Saddam yanlısı mücadelelerini sürdürdükleri dönemde geçen hikâye savaşın ortasında Bağdat’tan Felluce’ye yolculuk yapan bir ekibin yaşadıklarını anlatıyor. Eli yüzgün denilen türden ve durmayı seçtiği noktanın doğruluğu ile dikkat çeken film alçak gönüllü bir çalışma ve standart bir anlayış ile çekilmiş olsa da kendisini seyrettirmeyi başarıyor.

Hikâyenin beş temel karakteri var; idealist ve yıllardır bölgede görev yapan Fransız doktor, genç bir Alman hemşire, biri muhabir biri kameraman iki Alman gazeteci ve Iraklı şöförleri. Gerek bu beş temel karakterin çizilen resimlerinde gerekse hikâyenin genel akışında bir sürpriz yok aslında. Yolculukları boyunca karakterler arasındaki tartışmalar ve karşılaştıkları olaylara verdikleri tepkiler hikâyesine sorumlu yaklaşan benzer bir filmdekinden farklı değil. İdealist doktorlar ve gazeteciler üzerinden bu mesleğin sahiplerine yapılan övgüde, yerel şöföre kuşku ile başlayan ve sonra güvene dönen ilişkinin gelişiminde veya eğer içlerinden biri ölecekse onun kim olacağı konusunda da bir sürprizi yok filmin. Yönetmenin de aralarında bulunduğu üç kişinin elinden çıkan senaryo bu sürprizsizliğine ve ne kadar kaçınırsa kaçınsın zaman zaman hikâyenin doğası gereği kapıldığı “iyi Beyaz karakterlerin kahramanlığı” tuzağına rağmen kimi başardıkları ile vasatın üzerine çıkmayı beceriyor. Hastaneyi Amerikalıların bombalamasını yüksek sesle dile getirebilen, onların “önce vur sonra sor” politikalarını eleştiri konusu yapabilen ve direnişçi bir aileyi filmin karakterlerine yardım ederken gösteren film politik açıdan doğru tercihlerde bulunarak kendini vahşi bir ortamda beyaz kahramanların yaşadıklarını anlatan pek çok ticari filmden farklı bir konuma oturtabiliyor.

Güvenlik sorunu nedeni ile Felluce’de değil Fas’ta çekilen film düşük bütçesine rağmen lokasyonların doğallığını da başarı ile kullanarak savaşın yıkıcılığını gösterebiliyor ve özellikle arabalarının silahlı saldırı sonucu bozulması nedeni ile kasaba içinde mahsur kalan karakterlerin yaşadığı korku atmosferini etkileyici biçimde karşımıza getirebiliyor. Karakterlerini oluştururken beklenenin dışına çıkamaması, etkileyici olması amacı ile hikâyeye eklenmiş görünen kimi unsurların yeterince inandırıcı olmaması, Bağdat’a dönüşün bir çırpıda anlatılıarak geçiştirilmesi ve Iraklı kimi karakterleri canlandıran oyuncuların abartılı oyunları filme zarar veriyor olsa da Lancelot von Naso’nun filmi görülebilir türden bir çalışma.

(“Ceasefire” – “Ateşkes”)