El Lobo – Miguel Courtois (2004)

x“Kelimeler yalandır. Eylemler değil”

Franko döneminde İspanya’da ETA içindeki bir muhbirin hikâyesi.

Gerçek olaylardan esinlenen filmde yaşadığı maddi problemin de etkisi nedeni ile ve kendisi ile ilgili suçlamalardan kurtulabilmek için polis adına ETA içine sızan ve muhbirlik yapan bir adamın hikâyesi anlatılıyor. Senaryodaki pek çok öğe Türkiye için de çok tanıdık aslında; özgürlük istekleri, suikastler, bombalamalar, örgüt içi çekişmeler, sol örgütlerin demokrasi talebini engellemek için terörü durdurmaya pek de istekli olmayan güvenlik güçleri, arada kalan insanlar vs. Geriye dönüşle anlatılan filmin odak noktası ne terör, ne devletin yaklaşımı ne de kendi halinde bir adamın muhbire dönüşmesinin analizi. Film daha çok bir macera atmosferinde muhbirin yaşadığı tedirginlik üzerine kurulu ve sosyal ve siyasal anlamında bir şeyler söyleme telaşında değil. Senaryonun en çok odaklandığı ise bir muhbirin adına çalıştığı kişi(ler) tarafından yalnız bırakılması.

Olaylara yaklaşım biraz yüzeysel boyutta kalınca, ne kahramanın dönüşümünü ne de tam olarak durduğu yeri anlamak mümkün oluyor. Amaçladığı gerilimi hissettirmekte yetersiz kalınca, filmin kaçırdıkları daha da göze batar hale geliyor; Franko’nun ölmek üzere olması nedeni ile “şimdi ne olacak” boşluğuna düşen bir ülke ve halkı hak ettiği ilgiyi hemen hiç görmüyor, filmin romantizm bölümlerinin ele alınışı yetersiz, muhbir olmanın ruh hali başlı başına bir yaratıcı analizi hak ederken atlanıyor vs.

Bir ara sarıya boyadığı saçlarının eğretiliği bir yana Eduardo Noriega’nın oyununun idare eder bir seviyede olduğu bu film, yukarıda belirttiğim eksiklikler (veya beklentiler) bir kenara koyulup zaman zaman bir yalnız kahramana dönüşen muhbirin hayatı olarak ele alınıp da seyredilebilir elbette. O gözle bakınca da oyalayıcı, aksamayan ve keyifle seyredilir bir politik gerilim hikâyesi karşımızdaki. Elbette, faşist bir diktatörlük altında yaşayan bir ülkede bireylerin ve kurumların nasıl konumlandıklarını ve özgürlük mücadelelerin sürekliliği ve gerekliliğini düşündürtmek gibi faydaları da var. Kısacası, sosyal analizleri unutup seyredilmesi gereken ve o açıdan bakınca da pek de fena olmayan bir film.

(“Wolf” – “Kurt”)