2011 Festival Notları 5

Aiqing Wansui – Tsai Ming-Liang : Alışkın ve hazırlıklı olmayanı koltuğundan kaldıracak festival filmlerinden. Bir büyük şehirdeki yalnız karakterler üzerine yönetmeninin kendine özgü mizahından başarılı izler taşıyan film uzun süreli planları, telaşsızlığı ve bir eleştirmenin tanımı ile “ölü zamanları” ile benzersiz bir deneyim. Başlangıçtaki diyalogsuz yirmi dakikası, sondaki dakikalarca süren kesintisiz yürüme ve bankta oturup ağlama sahnesi ile zor bir film gibi görünebilir ama bir yönetmeni usta yapan da işte bu anları benzersiz kılabilmesi. Bunu ben de çekebilirim diyenlere Picasso resmine bakıp bunu ben de yapabilirim diyen ünlü ressamımız Kenan Evren’i hatırlatıyorum sadece. Büyük şehirlerin ürkütücü geniş alanlarındaki büyük yalnızlıklar ve “kuvveden fiile geçemeyen” aşklara da adanabilecek hikâyesi ile mutlaka görülmesi gerekli bir film.
(“Vive L’Amour” – “Yaşasın Aşk”)

Noruwei No Mori – Tran Anh Hung : “Yeşil Papayanın Kokusu” filmine aşık olduğum bir yönetmenin herhangi bir filmini atlamak olmaz. Çok bilinen ve sevilen bir romandan uyarlanan film sinemada biçim değiştirmiş elbette ama bu bir eleştiri konusu olmamalı. Yine de romandaki “Japonluk” halinin filmde olmaması beni şaşırttı bir parça. Bu bir yana, film bir uyanış hikâyesini kendini kaptırmadığı bir melankolik hava ile çarpıcı bir biçimde aktarıyor. Kayalıklardaki sahnenin bu kendini kaptırmama başarısının dışında kaldığı söylenebilir belki ama o sahne de o denli başarılı ve yürek parçalayıcı bir biçimde çekilmiş ki oradaki melankolizme karşı durabilmek için insan olmamak gerekir. İnceliklerle dolu, 60’ların şık havasını başarı ile yansıtan, zarif bir film. Gençlik, aşk ve melankoli üzerine başarılı bir çalışma.
(“Norwegian Wood” – “İmkânsızın Şarkısı”)

Edmond – Stuart Gordon : Sıradan bir hayatın alınan ani bir kararla dönüştüğü halin hikâyesi. Amerikan sinemasının tarzının dışında ve filmin kaynaklandığı oyunun yazarı David Mamet’ın izlerini sıkı bir şekilde taşıyan bir film. Kahramanının vahşete kadar uzanan dönüşümünü ürkütücü bir biçimde ve çarpıcı kareler ile aktarıyor. Hayatını değiştirmeyi düşünen herkesi karar alırken bir kez daha düşünmeye sevk edecek bir film bu ve William H. Macy’nin oyunu filmi sürüklerken oyunculuk sanatının zirvelerinden birine tanıklık etmenizi sağlıyor. Rutin hayatlarımızın alternatifi bu kadar korkutucu mudur acaba?

Stuck – Stuart Gordon (2007)

stuck

“Kusura bakmayın, bilgisayarda adınız yok”

 

İşsiz kalmış bir beyaz yakalı (Stephen Rea), terfi etmek üzere olan bir hasta bakıcı kadın (Mena Suvari) ve bir kaza ile kesişen yolları. Film adının da vurguladığı gibi hem somut olarak kapalı bir yerde hem de genel olarak hayatında sıkışıp kalmış bir adamın kurtulma mücadelesinin hikâyesi.

 

Gerçek bir hikâyeden esinlendiği söylenen filmin senaryosu gerilim, suç ve komedi arasında gidip geliyor ve tek temel zayıflığı da tam burada yatıyor. Kara mizaha yeltenince çok sağlam temelleriniz olmalı; en ufak bir aksama yanlış tepkileri doğurabilir. Kadın karakterin sadece “panik” ile açıklanması çok güç olan aksiyon(suzluğ)u ve dönüşümü senaryonun temel çıkış noktası ve eğer buradaki boşluğu hoşgörürseniz gerisi gayet iyi ilerliyor. Belki de mizahı tamamen bir kenara bırakıp doğrudan gerilime odaklanılsa daha farklı bir noktaya gidebilirdi ama sanırım hikâyenin gerçekliği buna izin vermemiş.

 

Filmin başında yer alan yaşlı bakım evindeki sahnede yaşlıların “doğal” yavaşlığı, kameranın yavaş hareketleri, hasta bakıcının sevgi dolu yüzü bir mutlu başlangıç yapıyor ama arka plandaki  rap müzik bir şeylerin değişeceğini haber veriyor ve gerilim bir kez başladıktan sonra da aksamadan akan bir senaryonun yardımı ile hiç ara vermeden sürüklüyor seyredeni. Nasıl sonuçlanacağı beklentisini (bir an önce sonuçlansa beklentisi değil) yaratmayı başarmış bir film bu ve bazı seyri zor sahneler başta olmak üzere Stephen Rea fiziksel zorluklar da içeren rolünü başarı ile oynuyor.

 

İlginç bir şekilde hem hasta bakıcı hem işsiz adam için endişe etmenizi sağlayan ve kaçak göçmenler, işsizlere duyarsız bürokratik duvarlar ve işsizlik gibi hayatın içinden unsurları da atlamayan bir çalışma.

(“Çıkış Yok”)