Film Ekimi 2014 – 2

Timbuktu – Abderrahmane Sissako : Moritanyalı sinemacı Sissako’dan 2012’de radikal İslamcılar’ın Mali’nin kuzeyini ele geçirmeleri ile yaşananları anlattığı bir hikâye. Açılışta bir ceylanı öldürmek için değil korku içinde koşturmak için ateş eden teröristlerin görüntüsü ile başlayıp benzer bir görüntü ile sona eren film bu iki sahnenin arasını zaman zaman lirik ve dokunaklı bir dil ile ama yeterince de etkileyici olamadan dolduruyor ne yazık ki. Yasaklar nedeni ile top olmadan oynanan bir futbol maçı veya radikalizmin yok ettiği ve kelimenin her anlamı ile doğal güzelliklerin sembolü olan sahnelerin de bir örneği olduğu lirik görüntüler kesinlikle filmi zenginleştirmiş. Ne var ki yönetmenin Kessen Tall ile yazdığı senaryo fanatik islamcıların yok etmeye çalıştığı hayat ile yerine dikte ettikleri hayatın zıtlıklarını zaman zaman yeni bir şey söylemeden ve medyada son zamanlarda sıkça görüp duyduklarımızı tekrarlayarak anlatıyor. Belki olan bitenin gerçek görüntülerinden sonra bu kurgu görüntülerin o kadar etkileyici olmamasının doğal olduğu düşünülebilir ama senaryo duyduğumuz her şeye ayrı bir sahne tahsis etmeyi uygun görmüş sanki ve hikâye zaman zaman birbirinden bağımsız küçük olayların kurgusu halini almış. Oysa örneğin, sadece yasaklanan müzik etrafında dönen hikâye bile kendi başına çok daha başarılı bir filmin konusu olabilirmiş. Filmin bu teröristlerin nereden çıkıp geldiği veya bu radikalizmin nasıl olup da hızla kök saldığı konusunda en ufak bir tarihsel değinmesinin olmaması da eleştirilebilir bir tercih. Yine de kusurlarına rağmen her türlü radikal düşüncenin insani olanı, doğal olanı ve güzel olanı nasıl acımasızca yok ettiğini hatırlatan film ilgiyi hak ediyor.

Yuvaya Dönüş (Gui Lai) – Zhang Yimou : Çinli usta sinemacı Yimou’dan ülkesinin Kültür Devrimi sırasında yaşananları bireylerin hayatlarını nasıl savurduğu üzerine kendisinden beklenecek ustalıkta olmayan bir film. Hikâyenin politik boyutunu çıkarırsanız, karşınızda kalacak olan zaman zaman sıradanlaşan ve çok da uzun olmayan süresine rağmen sarkmış görünen bir hafıza kaybı filmi oluyor temel olarak. Usta oyuncular Gong Li ve Daoming Chen’e eşlik eden genç oyuncu Zhang Huiwen başarılı performansları ile filmi götürmeyi başarıyorlar yine de. Bağlılık, affetmek ve unutmak/hatırlamak üzerine düşündürdükleri ile ilgi çekebilecek ama bunu yeterince güçlü ve taze bir dil ile anlattığı söylenemeyecek bir film bu. Yimou’nun kimi küçük mizah anlarının hikâyeye kazandırdıklarının yanında götürdüklerinin daha ağır bastığını da söylemek gerek. Yönetmenin görsel ustalığının öne çıktığı filmlerinin aksine daha kişisel ve küçük bir dram bu ve Yimou’dan beklentilerinizi bir kenara koyarsanız, dramı ile geniş kitlelerin ilgisini çekebilir.
(“Coming Home”)

Xingfu Shiguang – Zhang Yimou (2000)

“Paralarınız sahte olsa da iyi niyetiniz gerçekti”

Evlenebilmenin telaşındaki 50 yaşındaki bir adamın tanıştığı kadının üvey ve kör kızı ile gelişen arkadaşlığının hikâyesi.

Kariyerine Çin tarihinden hikâyelere odaklanan dramatik filmler ile başlayan ve 2002 tarihli “Ying Xiong – Kahraman” adlı yapımla birlikte parlak “wuxia – savaş sanatı” filmlerine geçiş yapan Çinli yönetmen Zhang Yimou’dan bir komedi. İçinde hüzün de barındıran ve gerek hikâyesi gerekse karakterleri ile Yeşilçam’ın benzer hikâyelerini hayli çağrıştıran film, dostluğa ve sevgiye inancınızı pekiştirecek türden, seyri keyifli ve hoş bir küçük çalışma özet olarak.

2008 Pekin Olimpik Oyunları’nın açılış ve kapanış törenlerinin yönetmenliğini üstlenerek oldukça göz alıcı bir iş çıkarmış olan Yimou’nun o törenlerin ihtişamından uzak ve alçak gönüllü bu filmi Türk sinemasının kimi klasiklerini çağrıştırabilir seyredene. Örneğin genç kızın kör olması ve baş kahramanımızın ve arkadaşlarının onu mutlu etmek için sürekli yalan söylemelerini işleyen sahneleri Memduh Ün’ün 1958’de siyah beyaz ve 1971’de renkli olarak çektiği “Üç Arkadaş” filmindekilere hayli yakın bir akrabalık taşıyor. Adamla birlikte genç kıza yardımcı olmaya çalışan saf ve iyi niyetli arkadaşları ise Ertem Eğilmez’in başarılı Arzu Film komedilerindeki karakterlerin arasından alınıp bu filme getirilmişler gibi duruyorlar. Bu karakterlerin topluca hastaneye gittikleri sahne veya genç kızın geride bıraktığı bir ses kasedini dinledikleri bölümü herhangi bir Eğilmez filminin içine rahatça yerleştirebilirsiniz örneğin. Diyaloglarından karakterlerine ve hikâyesinin gelişimine Türkiyeli seyircilere hayli sempatik gelecek bu tercihlerin bizdeki örneklerden ayrıştığı tek nokta ise filmin finali.

Benshan Zao tarafından gerekli ve yeterli bir sevimlilikle canlandırılan Zhao karakteri temiz kalpli, yoksul ve hayatını küçük yalanlar üzerine kursa da kesinlikle sevgi dolu ve iyi niyetli bir karakter. Tüm “mahalle” arkadaşları da ona eşlik ediyor ve hayatı sevgisizlik ve acı içinde geçen genç kör kızı mutlu etmek için sahte bir dünya kurmaya çalışıyorlar ona. Karakterleri tanıdıktan sonra hikâyenin nerelere gideceğini (finali hariç) kolayca tahmin eedebilirsiniz ama bu durum filmin çekici sevimliliğini azaltmıyor. Aksine ve özellikle de yukarıda bahsettiğim Türkiye sineması çağrışımlarını düşünürsek film bu tercihleri ile sizi samimi bir yakınlığa davet ediyor. İnsanların dayanıştığı, birbirlerinin mutluluğu için didindiği bu hikâye insana olan umudu diri tutan çalışmalardan biri ama elbette çözüm olarak sergilediği dayanışma bir sorgulama içermeyen ve ne olayların yaşandığı Çin ne de bir başka yerde gerçek anlamda geçerli olabilecek bir yöntem. Sonuçta ne kadar iyi niyetli olursa olsun “sahtelikler” üzerine inşa edilecek bir mutluluğun kalıcı olması mümkün değil. Yine de hikâyenin başında birbirlerini hiç tanımayan ve ortak herhangi bir yanları da varmış gibi görünmeyen iki insanın her türlü çıkar beklentisinden uzak ve yavaş yavaş gelişen dostluklarına tanık olmak insana, evet umut var dedirtiyor.

İlk oyunculuk denemesinde genç oyuncu Jie Dong inandırıcılığı ile bu duygusal komediye ciddi bir katkı sağlıyor ve finaldeki yüz ifadesi ile bambaşka bir çerçeve içinde de olsa Yimou’nun sinemasındaki kahramanları hatırlatıyor seyredene. Sinemasal özelliklerinden çok duygusallığı, sıcaklığı ve dayanışmanın güzelliklerini hatırlatan bu film klasik Türkiye sinemasından esintileri ile de ilgiyi hak ediyor.

(“Happy Times” – “Mutlu Günler”)