The Ward – John Carpenter (2010)

“Burada bir şey vardı! Normal olmayan bir şey, insan olmayan bir şey”

Psikiyatri kliniğine kapatılan bir genç kızın oradan kaçma çabalarının hikâyesi.

Aralarında Stephen King uyarlamalarının da olduğu ve kimileri kült özelliği kazanmış korku ve bilim kurgu filmleri ile tanınan John Carpenter’dan vasat bir korku filmi. Hastane ve özellikle psikiyatri hastaneleri gibi korku filmlerine sık sık ev sahipliği yapmış bir ortamda geçen film ne karakterleri ne de hikâyesi ile seyirciyi yeterince kendine çekebildiği için yaratmaya çalıştığı korku atmosferi de sık sık aksıyor ama başka filmlerde de kullanılmış olsa da sürprizli finali ile birden bire ortaya çıkıp korkutan görüntülerden hoşlananların (daha doğrusu korkanların) ilgisini çekecektir yine de.

Michael ve Shawn Rasmussen’in birlikte yazdıkları senaryo korku türüne herhangi bir yenilik getirmeyen ve daha çok bu türün kimi standartlarını kolaj halinde bir araya getiren bir çalışma olarak görünüyor; gizemli bir hayaletin ortalıkta dolaştığı bir hastane ortamı, iradesi dışında muamelelere maruz kalan bir karakter, tek tek yok edilen genç kızlar ve sürpriz bir final gibi klişeler eğer bir yenilik içermiyorlarsa veya en azından bunların birliktelikleri yeni bir soluk taşımıyorsa karşımıza çıkan da bu örnekte olduğu gibi daha önce görmüşlük hissi yaratan bir filmden öteye geçemiyor. Oysa film hayli şık ve gerçekten sıkı bir korku atmosferi vaat eden bir açılış jeneriği ile başlıyor ve alıştığımızın aksine bu kez Carpenter’ın kendisine ait olmayan ve Mark Kilian imzalı müziği ile desteklenen bu açılış epey heves uyandırıyor ama gerisi gelmiyor maalesef. Carpenter’ın kimi ince dokunuşları ve genç kızların 60’lardan The New Beats grubunun “Run, Baby, Run” şarkısı eşliğinde dans ettiği sahnede olduğu gibi başarılı mizansenleri de var ama senaryonun bir farklılık içermemesinin yanısıra baş karakterin yeterince ilginç çizilememiş olması da filme ısınmayı zorlaştırıyor. Evet, sondaki sürprizli final bu konuda bir şeyleri açıklıyor ama hastaneden kaçma sahnelerinde olduğu gibi nerede ise James Bond becerileri taşıyan bir karakter pek de inandırıcı olamıyor; özellikle de sondaki açıklama ile bu becerilerin nasıl oluştuğu izah edilebilmenin epey uzağına düşüyor.

Amerikalıların “arc word” dedikleri türden bir ifade olan “Tom Stewart killed me” cümleri ile tanınan Bert I. Gordon’ın 1960 yapımı korku klasiği “Tormented” filmine referansları olan filmde yaratıcılarının hikâyeyi neden özellikle 1960’lı yılları seçerek anlattığının açıklaması muhtemelen o dönemdeki tedavi yöntemlerinin bugünün seyircisi için korku atmosferi yaratmaya daha uygun olması olsa gerek. Filmin oyunculuk açısından da sıkıntıları var. Genç kuşak oyuncularından Amber Heard, Danielle Panabaker veya Mamie Gummer gibi isimler vasatı ancak aşan oyunları ile filme pek de katkı sunamamışlar gibi görünüyor ve sanki daha çok sadece “slasher” türü filmlerin alamet-i farikası olan genç kızların birer birer ortadan kaldırılmasına görsel katkı sağlamaları hedeflenmiş gibi duruyorlar. Yine de Carpenter’ın filmi “Saw” serisi türü saçmalıkların ele geçirmiş göründüğü korku türüne yeni bir soluk getirmese bile en azından klasik dili ile ilgi çekebilir.

(“Koğuş”)

(Visited 61 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir