Uski Roti – Mani Kaul (1970)

“Bu yemeği Sucha Singh’e vermek için geldim. O benim kocam”

Otobüs şoförü olan kocasına yemeğini verebilmek için her gün yol üzerinde onu bekleyen, bir yandan kocası ile bozulan ilişkisini düzeltmeye çalışırken diğer yandan da kız kardeşini köydeki erkeklerden korumaya çalışan bir kadının hikâyesi.

Hindistan’da 1950’li yıllardaki “Nai Kahani – Yeni Öykü” akımının öncülerinden olan yazar Mohan Rakesh’in aynı adlı öyküsünden uyarlanan bir Hindistan yapımı. Yönetmenliğini Mani Kaul’un üstlendiği filmin senaryosunu Kaul öykünün yazarına ait diyaloglar ile oluşturmuş. Geleneksel anlatımdan farklı bir dili olan ve bilinen anlamda bir hikâyesi olmayan filmler çeken yönetmen belgesellerin de yer aldığı filmografisindeki filmlerinin bir kısmını “şiirsel belgesel” olarak tanımlayan bir sanatçı. Onun “Paralel Sinema” olarak adlandırılan ve Hindistan sinemasının danslı şarkılı içeriklerini ret eden akımın örneklerinden biri olan bu çalışması akımın kimi özelliklerini (sembolik bir anlatım, ülkenin sosyopolitik atmosferine değinen bir hikâye ve ciddî bir yaklaşım) taşıyan yaklaşımı, minimalist dili ve içeriği ile sıradan seyirci için değil kuşkusuz; ne var ki has bir sinemasever için kesinlikle ilgiyi hak eden, farklı, dürüst ve ilginç bir yapım.

Mani Kaul ilk yönetmenlik çalışması olan bu filmi 25 yaşında çekmiş ve Fransız sinemacı Robert Bresson’u hatırlatmış pek çok eleştirmene. Tümü ilk kez bir filmde rol alan (bir kısmının da tek filmleri olmuş bu) oyuncularla çekilen, çok az diyalog kullanılan ve bilinen anlamda bir öykü anlatmanın peşine düşmeyen bu çalışma özellikle güzel görüntüler peşine düşmemesine rağmen, bir şiirsel atmosferi de hep koruyan kamera çalışması ile de değer taşıyor. Kaul 1994 yılındaki bir röportajında filmine yaklaşımını şöyle ifade etmiş: “Bu filmi yaparken, gerçekçi bir geliştirme sürecini tamamen ortadan kaldırıp, tıpkı bir ressamın resmini oluşturmasında olduğu gibi çalışmak istedim”. İngiliz film eleştirmeni Derek Malcolm da film için şu cümleyi kurmuş: “Bu film tam bir hikâye anlatmak yerine, sessizlik, ruh durumu ve hayal etme(tasvir etme) ile ilgileniyor”.

Rutan Laal isimli müzisyenin çaldığı geleneksel Hint müzik aleti “santoor”dan çıkan melodilerin eşlik ettiği film bir beklemenin ve beklemekte inat etmenin hikâyesini anlatıyor bize. Haftada bir evine gelen kocasına günlük yemeğini (geleneksel Hint ekmeği olan roti) verebilmek için her gün otobüs durağına gelen ama ya kocasının gelmemesi ya da gelse bile kendisine soğuk davranarak yemeği almayı ret etmesi nedeni ile hayal kırıklığına uğrayan bir kadın filmin ana karakteri. Siyah ve beyaz olarak çekilen filmde, kendisine ihanet ettiğini düşünmeye başladığı kocasını -tüm anlamsızlığına rağmen- bekleyen bu sessiz kadının hikâyesini kameranın arkasındaki K.K.Mahajan’ın ilginç ve çarpıcı bir şekilde hem doğal hem farklı olmayı başaran görüntüleri ile anlatıyor Mani Kaul. Ellere, ayaklara ve yüzlere sık sık yakın planlarla yaklaşan kamera kendi kız kardeşinin “Eve sadece haftada bir geliyor. Diğer günlerde ne yapıyor?” sorusu ile hakkındaki şüphelerini ima ettiği kocasını inatla bekleyen kadının bunu yapmasının nedenini doğrudan söylemiyor bize ama dolaylı olarak ima ediyor. Kocasının sinirli yapısını bilen ve buna uygun davranmaya çalışan kadının boyun eğmesi, onun parasına ihtiyacı olduğunu ima etmesi ve kız kardeşini taciz eden köylüye karşı kocasının gücünden medet umması bize hikâyenin kadının toplum içinde erkek karşısındaki konumunu ve ona bağımlılığını etkileyici bir şekilde aktarıyor.

Kameranın zaman zaman aniden tempo değiştirmesi, özellikle konuşmasız anlarında bir sessiz sinema estetiği yakalaması, kimi anların veya sahnelerin tekrarlanması ve konuşmalı bir sahnede sesin kesilerek seyirciye satoordan çıkan müziğin dinletilmesi gibi farklı tercihleri ile ne gösterdiğinden çok, nasıl gösterdiğine odaklanan bu film gerçekten ilginç bir çalışma. Sahnelerin tekrarlanmasının da etkisi ile daha kısa bir sürede anlatılabilir gibi görünse de hikâye, o şiirsel atmosferi, sessizliğin içindeki gürültüyü ve toplumsal baskının yükünü hissettirmek için ihtiyacı varmış filmin sahip olduğu süreye. Geleneksel anlatımı ve olay örgüsünü ret eden ve seyircinin konsantrasyonunu isteyen (Kaul’un kendisi filmi için, “Beklemek hakkında bir film bu; kasıtlı olarak yavaş bu nedenle”) bu film sadece Hindistan sineması için değil, dünya sineması için de önemli olan bir yönetmenin yalnızlık, hüzün ve içine kapanmak zorunda kalmanın sonuçları üzerine anlattığı bir hikâye. Erkeklerin dışarı çıkabildiği, nefes alabildiği ve sosyalleşebildiği ama kadınların kendi içlerine dönmek zorunda kaldığı, nefessiz kaldıkları ve yalnızlıkla başbaşa yaşadıkları tüm toplumların resmini görebilmek için de bir fırsat.

(“His Daily Bread”)

(Visited 155 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir