Conan the Barbarian – John Milius (1982)

“Umurunda değildi artık; ölüm ve hayat onun için aynıydı. Onu şehvet ve öfke çığlıkları ile karşılayan kalabalığı umursuyordu sadece; değerinin farkına varmaya başlamıştı”

Ebeveynleri dahil tüm kabilesini öldüren bir büyücüden intikam almaya çalışan barbar bir savaşçının hikâyesi.

Tam da Reagan döneminin liberallere karşı atağa geçen Hollywood’una uygun bir film. Erkek egemen bir bakıştan bireyin yüceltilmesine tüm faşizan öğeleri barındıran ve bu öğelerin altını da kalın çizgiler ile çizmekten utanmayan film sinemasal açıdan da hayli zayıf bir çalışma. Muhafazakâr ve antikomünist sinemanın gedikli isimlerinden John Milius’un yönettiği film aksiyon sevenlerin hoşuna gidecektir muhtemelen ama ciddi ahlâki problemleri olan içeriği ile uzak durulması gereken bir çalışma.

1975 tarihli “The Wind and the Lion – Rüzgârın Sesi” filmi ile bireyin yüceltilmesi ve güçlü liderlere özlemi perdeye taşıyan Milius 1984 tarihli “Red Dawn – Kızıl Şafak” filmi ile de sinemanın görüp göreceği en uç anti-komünist filmlerden birine imza atan isim olmuştu. Onun senaryosunu günümüzün liberal eğilimli ve Castro için belgesel bile çeken Oliver Stone ile birlikte yazdığı film ancak ergenlik çağına yeni girmiş erkeklerin ilgisini çekebilecek yüzeyselliği ile bugün kötü olmasının yanında komik de görünüyor açıkçası. Ne var ki bu komikliği filmin sosyal açıdan düzeysizliğinin önüne geçmemeli kesinlikle; karşımızdaki kelimenin her anlamı ile kötü bir film çünkü. Adı Arnold Schwarzenegger olan ve sinemanın herhalde görüp göreceği en yeteneksiz oyuncularından biri olan bir ismin, daha doğrusu onun kaslarının sürüklediği film baştan aşağıya eril değerler ile dolu ve kadınsı görülen her türlü değerin de aşağılandığı bir çalışma bu. Evet, filmin kahramanına yardım eden güçlü bir kadın da var hikâyede ama bu kadını değerli kılan erkeksi güçlere sahip olması sadece. Bu güçleri onu kadınlıktan uzaklaştırıp erkeklere yaklaştırdığı ölçüde değer kazanıyor hikâyede.

Fantastik hikâyeleri ile tanınan ABD’li yazar Robert E. Howard’ın Conan adlı kahramanı anlatan farklı hikâyelerinden uyarlanan film gücü, daha doğrusu eril bir gücü sürekli yüceltiyor. Hikâye boyunca Schwarzenegger’in kaslarına odaklanan kamerası, jenerikteki yazı karakterlerinden kullanılan müziğe sürekli olarak güce işaret eden, hatta abartı olmadan söyleyelim güce tapan öğeleri ve dökülen kanları ve deşilen organları ile film bu güce uzak düştüğünü düşündüğü her şeyi aşağılamaktan da geri kalmıyor. Örneğin hikâyenin kötü karakterlerinden biri olan baş rahip bir eşcinsel ve müritleri de ya kadın ya da filmin yaratıcılarına göre fazlası ile yumuşak görünümleri olan hippi kılıklı insanlar. Tarih öncesi çağlarda geçen filmde 1970’lerin muhafazakârlarını dehşete düşüren “çiçek çocuklarına” doğrudan gönderme yapmaktan sakınılmaması filmin pervasızlığının bariz örneklerinden biri.

Başta sinema tarihinin en kötü performanslarından birini veren ve bunu nerede ise oyunculuğun gerekmediği bir karakter için sergilemeyi başaran Schwarzenegger olmak üzere filmin oyunculukları da oldukça sorunlu. Böyle bir filmde Ingmar Bergman filmlerinin usta oyuncusu Max von Sydow’un ne aradığını anlamak mümkün değil. Bir zamanlar bir film eleştirmeni kötü filmlerin ortak özelliklerini sıralarken biraz da esprili bir ifade ile “Max von Sydow’un oynadığı herhangi bir Amerikan filmi” demişti; bu ifadeyi doğrulayan bir film karşımızdaki. Yönetmen Milius hayli uzatılmış kimi sahnelerde kan dökülen anlar dışında mizansene hiç de önem vermediğini (veya beceremediğini) gösteriyor. Hele baştaki kabilenin katledilmesi sahnesinde bir uzun uzun bakışma sahnesi var ki benzerini ancak günümüzde Türkiye televizyon dizilerinde görebilirsiniz. Hadi onların 90 dakikayı doldurma telaşı var diyelim; burada ise başarısız bir yönetim dışında başka bir açıklama yapmak mümkün değil. Özetle bu kötü film aynı zamanda “tehlikeli” bir çalışma ve uzak durmakta ciddi yarar var. Filmin politik “ahlâksızlığını” daha iyi anlamak için Michael Ryan ve Douglas Kellner’ın “Politik Kamera” adlı kitabının “Kahramanın Dönüşü” başlıklı bölümüne göz atılabileceğini de belirtelim son olarak.

(“Conan”)

(Visited 483 times, 10 visits today)

“Conan the Barbarian – John Milius (1982)” için 2 yorum

  1. Haksizlik yapmissiniz filmi 1980 lerin film teknolojisine gore yorumlayin siyasete girmeyin ayrica muzikleri sinema tarihinin ilk 10 soundtrackine girer siz bence anlamamissiniz filmi son sahneye bile baksaniz filmden anlamadiginizi gorurdunuz.

  2. Katılmadığım noktalar: Her ne kadar bir John Milius filmi olsa ve bilek gücünün en yüce erdem olduğu bir dünyada geçse de, film sonuçta bir roman / çizgi roman uyarlaması, Conan’ın dünyasının başka türlü aktarılması beklenemezdi. Hatta sizin gereksiz derecede abartılı bulduğunuz şiddet ve testosteron oranı bence tam aksine, (romanları okumadım ama en azından) çizgi romana göre fazlasıyla su katılıp yumuşatılmıştı. Conan sırf ters baktı diye adamın kafasını kesebilecek bir karakter, bu filmdeki gibi “sen babamı öldürdün yaa” diye gözyaşı dökecek bir karakter değil.

    Katıldığım noktalar: Çiçek çocukları göndermesi (gerçi bu kadar bariz bir sahneye gönderme denemez, düpedüz onları resmetmişler) çok gereksiz ve gülünçtü. Schwarzenegger kendisi de oyunculukla alakası olmadığının farkında (Cactus Jack’de bindiği atın kendisinden daha iyi oyuncu olduğunu yazan bir eleştiri yazısını çerçeveletip bürosunun duvarına asmış) ileriki yıllarda biraz kendini düzeltip geliştirse de, Conan onun çok acemilik yıllarına denk gelmiş ve maalesef nispeten basit bir rol olan “eli kılıçlı barbar” rolünde bile çok sırıtmış.

    Filmin beğenmediğim noktaları: Öncelikle Conan karakteri çok çarpıtılmış. Acımasız ve zeki bir savaşçı yerine şaşkın, adeta Şaban gibi bir Conan portresi çizilmiş. Kılıç kullanmadaki ustalığı yerine kasları ön planda tutulmuş. Ve film çok ağır ilerliyor, bol kılıçlı / savaşçılı / canavarlı bir film olmasına rağmen adeta bir arthouse filmi temposunda.

    Filmin beğendiğim noktaları: “Başka bir çağ” atmosferi iyi yansıtılmış. En güzel yanı müziği, gerçekten akılda kalıcı ve hoş bir soundtrack albümü var.

    Sonuç olarak, tek başına ele alınca orta karar, izlenebilir bir film. Ama bir roman / çizgi roman uyarlaması olarak düşününce (özellikle karaktere ve maceralarına aşinaysanız) çok zayıf kalıyor bence.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir