Rabin, Ha’yom Ha’akharon – Amos Gitai (2015)

“Rabin kendi idealleri için Yahudileri feda etti, ben Yahudiler için kendimi feda ettim”

İsrail Başbakanı İzak Rabin’in Filistin Kurtuluş Örgütü ile yürüttüğü barış görüşmeleri nedeni ile bir radikal sağcı tarafından öldürülmesinin hikâyesi.

İsrailli sinemacı Amos Gitai’nin yönettiği ve senaryosunu Marie-Jose Sanselme ile birlikte yazdığı, İsrail ve Fransa ortak yapımı bir film. Çözümsüzlüğün ve bunun sonucu olan savaşların ve huzursuzluğun egemen olduğu bir coğrafyadaki sayısız ve sonuçsuz barış girişiminden biri olan Oslo görüşmeleri (Rabin, dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres ve FKÖ lideri Yaser Arafat bu görüşmeler ve barış için gösterdikleri çaba nedeni ile Nobel Barış Ödülü almışlardı) İsrail’de sağ kesimin ve özellikle de fanatik dincilerin hedefi olmuş ve bu kesimler Rabin’i İsrail’e ihanetle suçlamışlardı. Film suikast öncesindeki gelişmelere ve cinayete giden yolun nasıl açıldığına, suikast anına ve oluşturulan özel bir komisyonun suikastte ihmali olanları araştırmasına odaklanıyor ve yarı belgesel (docudrama) diye adlandırabilecek bir tarzda karşımıza getiriyor olan biteni. Orta Doğu’nun değişmez kaderinin tipik hikâyelerinden biri tanık olduğumuz ve Gitai bu hikâyeyi saygı duruşunun öne çıktığı sade ve “cool” bir tavırla anlatıyor. Bu saygılı yaklaşımın filmin seyir değerini belki bir parça geriye ittiğini söylemek mümkün ama açıkçası bu çok da önemli değil. Yakın tarihin önemli bir olayını hak ettiği dürüstlük ve saygı ile anlatan film görülmeyi hak ediyor.

Şimon Peres ile yapılan bir röportaj ile açılan film, suikaste yol açan atmosferin oluşumunu, suikasti ve sonrasında toplanan komisyonun çalışmalarını zamanda ileri geri giderek anlatıyor. Amos Gitai çeşitli mitingler, suikast anı veya Filistin topraklarına yasadışı olarak yerleşen İsrailli fanatik dincilerle polisler arasındaki arbede gibi bölümlerde sık sık gerçek görüntülere de yer vermiş filmde ve bu görüntülerle kendi çektiklerini iç içe kullanmış. Seçilen görüntülerle film için çekilenlerin genellikle uyumlu bir şekilde kullanılması filmin başarılarından biri olarak öne çıkıyor. Buna ek olarak, Gitai kimi mizansen tercihleri ile de filmi ilgiye değer kılmış. Sahnelerin hemen tamamının eski usul kararmalarla ve sahnenin ruhuna uygun bir görüntü ile sessiz biçimde kapanması hem filme hüzünlü ve zarif bir hava veriyor, hem de Gitai’nin konusuna saygı ile yaklaşımının dışa vurumu oluyor bir bakıma. Kimi hususları -gerçeğe de uygun olarak- belirsiz bırakıyor hikâye ve suikastçinin iddia ettiği gibi gerçekten de kendi başına mı hareket ettiği sorusu cevapsız kalıyor örneğin. Bunun bir önemi de yok aslında; çünkü film, örneğin bir Hollywood filminin çoğunlukla yapacağının aksine, gerçeği keşfetmeye veya keşfettiğini iddia etmeye çalışmıyor. Filmin asıl derdi, bir suikaste ve barış çabasına darbe vurmaya giden yolun nasıl açıldığını ve “devlet”in kimi odaklarının sessiz kalarak veya hatta teşvik ederek bunu nasıl kolaylaştırdığını alçak gönüllü bir biçimde de olsa sergilemek.

Filmin bizim gibi, Orta Doğu’nun şu ya da bu şekilde parçası olan ülkelerde yaşayanlar için ayrı bir önemi var kuşkusuz: Parmak izini kadın polisin almasına karşı çıkıp erkek polis isteyen fanatik sağcıdan “ülkeyi satanın katli vaciptir” fetvası veren dinci önderlere veya her aksiyonunun kaynağını kutsal kitaptan bulup çıkaran fanatik dincilere pek çok öğe, “Orta Doğu’daki tek seküler ve demokratik rejim”e sahip olduğunu iddia eden İsrail ile epey ortak yanımız olduğunu gösteriyor bize. Amit Poznansky’nin başarılı müzik çalışması, filmin anlatım biçimi nedeni ile önemi daha da artan kurgusu (Yuval Or) ve Eric Gautier imzalı görüntüleri ile de dikkat çeken çalışmada kimi gerçek görüntüler de oldukça ilgi çekici. Örneğin sağcıların Rabin’e karşı düzenlediği bir mitingden seçilen sahneler fanatizmin resmini çizerken kullanılabilecek görüntüler getiriyor önümüze; daha da ilginç olanı ise bu görüntülerle Rabin’e destek için düzenlenen bir başka gösterinin görüntülerinin zıtlığı. İlkine öfke, ikincisine ise dayanışma hâkim bu anların. Fanatiklerin Rabin destekçilerini satanist olmakla suçlaması veya bir sorgu sahnesinin sonunda katilin yüzünde beliren, rahatlığının ve haklı olduğunu düşünmenin sonucu olan sırıtma ifadesi de yine bize kendi tarihimizdeki epey olumsuz benzerlerini çağrıştırması ile ayrıca dikkat çekiyor.

Suikastin, İsrail’in gidebileceği ve bölgeye de bir parça huzur getirebilecek yolu kapattığını ima eden ve bunun hüznünü her karesinde taşıyan çalışma, bilinçli olarak tercih ettiği yaklaşımı (adeta bir otopsinin profesyonel soğukluğunu veya tanık olunan bir trajedi karşısında, işini profesyonel olarak yapmak zorunda olmanın hüznünü taşıyan bir yaklaşım bu) ile heyecan vaat etmiyor seyircisine; bunun yerine kendisi ile birlikte bir toplumun otopsisine tanıklık yapmasını istiyor daha çok. Rabin için şizofren teşhisini koyan ve bunu “kendi yarattığı ve gerçekliğine inandığı bir dünyada yaşıyor” cümlesi ile açıklayan psikoloğun bu teşhisini, tam da bu cümleyi hak eden fanatik bir dinci grup ile paylaştığı sahnenin bir kara mizah havası kattığı filmin önemli eksikliği ise Rabin’in devam ettirmeye çalıştığı sürecin İsrail kadar önemli diğer tarafı olan Filistinliler’den hiç söz etmemesi. Eğer askerlerin yasadışı İsrailli yerleşimcileri hiç silah veya sertlik kullanmadan, sadece aşırıya kaçmayan fiziksel güçle uzaklaştırmaya çalıştırdıkları sahneyi hiç görmeseydik, Filistin’in sadece bir sahnede duyduğumuz ezan sesinden ibaret kalması anlaşılır olabilirdi belki. Buna ek olarak, Şimon Peres’in (kendisine Barış Ödülü veren Nobel komitesinin ciddi rahatsızlığını dile getirmesine de neden olan) kimi uygulamalarından hiç söz açılmaması da pek doğru bir tercih değil. Yine de sonuçta iyi niyetinden kuşku duyulmayacak, sorumluluk duygusu içinde hareket eden ve bir barış girişiminin -yürütücülerinin samimiyetinden bağımsız olarak- bazı coğrafyalarda nasıl her zaman başarısızlığa mahkum olduğunu ve o başarısızlığın da sadece fanatizmi yükseltip sorunu daha da büyüttüğünü hatırlatan bu Amos Gitai filmi ilgiyi hak ediyor.

(“Rabin, the Last Day” – “Le Dernier Jour d’Yitzhak Rabin” – “Rabin’in Son Günü”)

(Visited 66 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir