The Sting – George Roy Hill (1973)

the-sting“İntikam almak aptallara göre; 30 yıldır dolandırıcıyım, hiç intikam almadım”

Ortağını öldüren çete liderinden intikam almak isteyen bir küçük dolandırıcının işinin ustası bir başka dolandırıcı ile yaptığı işbirliğinin hikâyesi.

George Roy Hill, iki büyük yıldız oyuncu Paul Newman ve Robert Redford’u bir araya getiren 1969 tarihli “Butch Cassidy and the Sundance Kid – Sonsuz Ölüm” filminden dört yıl sonra onlarla tekrar bir işbirliğine girmiş ve ortaya aralarında En İyi Film ve Yönetmen ödüllerinin de olduğu yedi Oscar alan (ilk film de dört Oscar kazanmıştı) ve bugün elbette artık bir klasik olarak kabul gören bir eser çıkmıştı. David S. Ward’ın orijinal senaryosundan yola çıkan film dört temel cazibe kaynağına sahip: Hikâyesinin zekice yazılmış olması, Newman ve Redford ikilisinin varlığı ve aralarındaki mükemmel uyum, set ve kostüm tasarımlarının başarısı ve yönetmen Hill’in hikâyeyi mizahı, dinamizmi, zarafeti yerinde bir sıcaklığı olan bir sinema dili ile anlatması. Finaldeki sürprizi ve sonuçta yasadışı işler yapan iki kişi olan baş karakterlerinin akıbetini içtenlikle merak etmenizi sağlaması ile de önemli olan film, o tarihten sonra çekilen onca benzerinden sonra bugün belki o denli zekî veya büyük görünmüyor ve hatta bir parça eskimiş de duruyor olabilir ama bunlar filmin değerini düşürmüyor. Görülmesi gerekli bir klasik bu.

Charley ve Fred Gondorf adlarını taşıyan iki kardeşin gerçek maceralarından esinlendiği söylenen hikâyenin eğlenceli olduğunu belirtmek gerekiyor öncelikle. Robert Shaw’ın keyifli biçimde canlandırdığı çete reisinin içine çekileceği tuzağın hazırlıkları ve tüm oyun aşaması eğlenceli bir dille anlatılıyor bize ve hafif bir mizah bu suç filminin çekiciliğini artırıyor kesinlikle. Hikâye, “kahraman”ı olan iki suçlunun yaşadıklarını anlatıyor bize ve onların karşısına bir başka suçluyu koyuyor; böyle bakınca da aslında bir masum yok filmde. Ne var ki hikâye öyle ilerliyor ve, Newman ve Redford ikilisi o denli samimi olarak oynuyorlar ki karakterlerini, onların suçlu olduklarını unutuyorsunuz bir süre sonra. Tıpkı dört yıl önceki birlikteliklerinde olduğu gibi ikili yine karakterlerine “aşık” olmasını sağlıyorlar seyircilerin ve kendi taraflarına çekiyorlar onları. Oynadıkları zekî oyun, bu oyunun hazırlık ve oynanma süreçleri doğru bir tempo ile (ne abartılı bir hız ne de sakin bir tempo bu ve tam da olması gerektiği gibi) karşımıza gelirken hem heyecanlandırmayı hem de eğlendirmeyi başaran, bunu yaparken de ne gereksiz sertiklere ne de ucuz erotizme başvuran bir anlatım tercihi çok doğru olmuş film için ve yönetmen George Roy Hill de filmin tüm öğelerini (teknik ve artistik) usta bir orkestra şefi gibi idare etmiş görünüyor aldığı ödülü hak ettiğini kanıtlayacak şekilde.

Hikâye 1936 yılında geçiyor olsa da, müzik olarak hem Scott Japlin’in 1900 ile 1910 arasında bestelediği eserler seçilmiş hem de bu müzikleri yeniden düzenleyen Marvin Hamlisch film için özgün besteler üretmiş. Soundtrack çalışmasının keyif kattığı film, Robert Redord’un oyuncu olarak Oscar’a aday olduğu tek film ve senaryo gereği burada Newman’ın önüne geçmiş görünüyor. Gerçekten güçlü bir oyun sergiliyor Redford ve karakterinin intikam arzusunu ve arada yaşadığı tedirginlikleri ve endişeleri çok iyi yanısıtıyor seyirciye. Çeteye karşı rol yaparken karakterini farklı bir vücut dili ile konuşturması ve yürütmesi akıllı ve etkileyici bir numara olmuş kesinlikle. Newman ise daha olgun olarak çizilmiş karakterini eğlenceli de olmayı başaran daha ekonomik ve doğru bir performansla sergilemiş. Evet, iki oyuncu da bireysel olarak hayli başarılı ama filme daha da büyük bir katkıyı aralarındaki uyum aracılığı ile yapıyorlar. Tüm ikili sahneleri, birbirleri ile konuştukları veya konuşmadan bakışarak anlaştıkları tüm sahneler görüntüye ancak gerçekten bir yıldızın yaşıyabileceği bir parıltı getiriyor ki etkilenmemek mümkün değil. Üstelik burada bir değil, iki yıldız birden var karşımızda!

Her ikisi de Oscar kazanan sanat yönetmenliği ve kostüm (bu dalda tam sekiz Oscar’ı olan Edith Head’e ait kostüm tasarımları) çalışmalarının titizliği ve göz alıcılığı filme değer katarken, gerek açılışta gerekse bölüm başlıkları ile birlikte ve ayrıca kapanışta gördüğümüz zarif çizimler de (Jaroslav Gebr çizmiş bu resimleri) benzer şekilde filmin görsel gücüne katkı sağlamış. On yıl sonra, 1983’te yine David S. Wards’ın senaryosu ama farklı yönetmen ve oyuncularla çekilen ve pek başarılı bulunmayan bir devam filmi de (“The Sting II”) olan bu klasik, finalde pek çok karakteri gibi seyircisini de şaşırtmayı başaran sürprizi ile de ilgi topluyor ve işte o “saf ve özenli” bir eğlenceyi sunan hâli ile kesinlikle görülmeyi hak ediyor. Newman’ın sevgilisi rolünde başarılı bir oyun veren Eileen Brennan’ın yüzündeki ifadeden açılışta tanık olduğumuz sokaktaki evsizlerin görüntülerine dönemin kriz içindeki Amerikan hayatının trajedisine üstü örtülü göndermeleri olan, Robert Surtees’in sarı/kahverengi ağırlıklı görüntülerinin yarattığı sıcak ve nostaljik havası, hikâyesindeki boşlukları keyifle unutmanızı sağlayan samimiyeti ve, Newman ve Redford ikilisinin büyüsü ile görülmesi gerekli bir klasik bu özetle.

(“Belalılar”)

(Visited 316 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir